19 Temmuz 2017 Çarşamba

MINTIKA TEMİZLİĞİ

Mesaj geldi. O öğleden sonra site yönetim kurulu üyeleri eşliğinde çevre ve mıntıka temizliğine tüm yöre sevenleri bekleniyormuş. Vaktinde gittiğimde beş altı işçi ile genç site müdüründen başkası yoktu. Sonu gelmezken durmadan yoğunlaşan bu işi canla başla yaptıkları için şükranlarımı sundum. “Siz toplayın, gelenler atsın, saçsın savursun!” İçimde alevlenerek yükselmeye hazır kızgınlığı hissettim, gemini takıp bir ortaklık duygusu yaratacak kadarını saldım, sustum. 

Müdür ince eldivenleri dağıttı. Battal kara torbalarıyla işçilerin yanında yürüyecektim. Torbaları yüklenecek traktörle birlikte işe koyulduğumuzda site sakinlerinden orta yaşlı bir iki hanım, ardından genç-yaşlı bir iki erkek ve çevre duyarlığına örnek olunacak biri bayağı ufak, bir o kadar da çocuk kafileye katıldı.



Çalılara takılmış, diplerine birikmiş kağıt-plastikten başladık. Araziyle beraber kavrulmakta olan atıklar, el attığın an un ufak olan ince plastik bardaklardan formunu en büyük inatla koruyan döküntüye, çeşitli gevreklikte uzanıp gidiyordu.

Bir süre sonra gruptan koparak içlere yürümeye başlamışım. Eğil, çalılara, kumlu toprağa dokun, elin ve ayaklarında dikenleri hissederek sıcağı emen haşin bitkilerin arasından harareti kusan plastiği, tenekeyi ve hiç değilse geldiği yere dönecek kağıdı topla. Seni takip eden işçinin kara torbasına at. Devam et.



Yaşadığı kıyıda elinde hep torbayla dolanan bir kadının haberini okumuştum. Çöp gördüm mü dayanamıyorum diyordu: “Ne anlamı var diyenlerin sorusu anlamsız geliyor, toplayabildiğimi toplayayım istiyorum.” O zamandan beri aynını yapmak hep içimde ama altında flüt çalıştığım bir çamın etrafı dışında uygulamaya geçirmemiştim.

Başta temas, duyularımı harekete geçiren bu iş bir yandan da transa yakın bir akış kazanırken kadının haklı olduğunu hissettim. Sonu yokmuş, devede kulakmış, aldırma, yapabileceğini yap sen! Ayakları yere bastıran, ya hep ya hiççiliğe derman mütevazı, temiz bir çaba.



İşçinin uyarısıyla diğerlerinin yanına döndük. Kadınlardan biri hamaratça çalışırken etrafı kirletenlere de ateş püskürüyordu. Biz ve onlar. En etkilisinden topluluk harcı. “Sonra da Korsan koyuna (kapalı kadınların kendilerine ayırdığı küçük koy) gidip hep birlikte denize girelim! Onlardan tek kişi gelmiş mi, bir bakın! Sadece atmayı bilirler!” Çöpleri toplarken karşıtlık saçıp hisleri kirletmek. Topluluk ruhuyla birlikte ayrışmayı da pekiştirmek. Ama o vakit iletişimin, etkileşimin, müzakerenin yerini zorunlu olarak güç almıyor mu? El değiştirene kadar gücü yetenin düdüğü ötmüyor mu?



Erkekler sessizce çöp topluyordu. İşçilerse çalışma zamanlarının epey bir kısmını alan bu nankör işi kanıksamış, şikayete bile isteksiz.

Kadın söylenmeye devam etti. Laf sokma, taşlama, kızgınlıkla üzerine yürüme.. Bağcı dövme sanatının bin bir yolu.

Konserve kutuların peşinden yamaca doğru uzaklaşıyordum ki turuncu kolluklarıyla haşemalı genç bir kadın gülümseyerek yaklaştı, toplamaya katılmak için torba sordu. Döndüğümde yoktu.

Çöplerin niteliğindeki hızlanan değişimi düşündüm. Eskiden (beş on yıl kadar öncesine dek) kıyıya sıkça petrol vurur, ayaklarımıza, üstümüz başımıza bulaşırdı. Artık olmuyor. (Neden? Denetimler mi arttı, yoksa tıpkı artık tepemizde mekik dokumayan uçaklar gibi gemilerin de mi rotası değişti?) Onun yerine gittikçe ufalanarak deryalaşan plastik atakları var. Deniz bununla yükleniyor.

Yasak olması gerekirken (sit alanı) kurulan kampın yanından kıvrıldık. Ağzı bağlanıp öylece bırakılmış, dallara düğümlenmiş bir yığın torba. Burulup atıldığı yerde paslanan teneke kutular, plastik-plastik-plastik şişeler, o bu.

Zihin akışımın da doğa ve takılıp kalan çöpleri andırdığını fark ettim. Parçalı, kesintili, kah otomatik kah farkında. Fraktal.

Ter gözeneklerimden fışkırıyordu ama tempoyu kapmıştım, daha bir iki saat böylece gidebilirdim. Gitmedim. Kafile Korsan koyu yoluna döndüğünde ince eldiveni sıyırıp ayrıldım.


Bir saat sonra denize indiğimde temizlediğimiz yerde taze atıklar belirmişti bile. Koyun ağzındaki kayalıklarda çöpler için yakılan iki ateşin keskin dumanı batı rüzgarıyla kıyıya vuruyordu.


Çöpler ile doğa. Atanlar ile toplayanlar. Pislik ile duruluk. Bakışı ve gönlü kucaklayıcı bir enginliğe ulaşmışların dediği gibiyse hepsi bir imiş. Sağ el ile sol el gibi aynı bütünün parçası. Böyle duyabilmenin nasıl olacağını hayal etmeye çalışarak suya girdim, dumanların ters tarafına yüzdüm gittim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder