4 Temmuz 2017 Salı

BÖYLELİK

Sıcaktan dibine kadar yanmış kibrit çöpü gibi hissettiğim bedenimi yakındaki koya attım. Bazılarının ağzı bir zahmet bağlanmış çöp torbalarını arabalarının yanında bıraktıkları gibi geldikleri yere dönmeye hazırlananların, yaygılarından çok daha geniş bir çevreye yayılan pılı pırtlarıyla birazdan aynını edecek piknikçilerin, çocuk bezinden paslı şişe kapağına, cam kırığından kova küreğe iri ve balıkların suyla birlikte yuttuğu, bizim de balıklarla birlikte mideye indirdiğimiz ufalanmışlıkta zibilin arasından geçtim. Çığlık çığlığa kalabalığın arasından suya girdim.

Züppe, içimde kıvrıldığı yerden ağulu başını kaldırdı. Bu kirletici, gürültülü, arsız güruha bulaşıcı bir şeymiş gibi uzaktan uzaktan burun kıvırdı. Refleksi bu, yapacak bir şey yok. Yok, bir şey var, onun filtresiyle yetinmemek.

Yerleşik koşullanmalarımız önüne geleni kendi resmine uydurmaya çalıştığı, uymadığında 2 yaşındaki çocuğun ateşli isyanıyla yaygarayı kopardığı vakit Olan’dan kopuyor, iki boyutlu resmimizin bir köşesine sıkışıp kalıyoruz. Gelsin “Ah o eski günler!” o vakit. “Ayaklar baş oldu şekerim”ler, “Ama haksız mıyım?!”lar, “Medeniyyet” veya “Çağdaş uygarlık” diye başlayan diskurlar.

Tepki veren bu yanınla özdeşleşmeyi bırakıp, o tepkisini her zamanki gibi vere dursun, serbestleşerek genişleyen bir açıdan baktığında “Ee?” diyorsun.

Cevaplar sular seller gibi geliyor. Gelişmişlik, kültür, görgü, estetik, adam olmazlığımız vs vs.

Ama ee?

Taze patates tarlasına bir ucundan dalıp diğerinden çıkan yaban domuzu iştahıyla kılıksızlıklarından (kendi kılıkları) görgüsüzlüklerinden (ya sen onların gözünde nesin, nasılsın?) girip uygarlık, kültürden (“normlar, şekerim”) dem vurup doğrusu/evrenseli, iyisi, güzeli bu, bunun dışı tehdit-tehlike-gerilik-karanlık’tan çıkıyor içindeki ve dışındaki gözü kulağını kapayıp avaz avaz bağıran tepkisellik.

Sana, topluluğuna az ya da çok benzemeyerek onlarlaşan ne varsa ağzını da bir güzel açtığın bir torbaya doldurup kim toplayacaksa toplasın, bana ne kirleticiliğiyle yol kenarına bırakıyorsun. Yaydığın, pekiştirdiğin şey, ön/yargıların.

Nüans tanımayan, gözünün önündekini değil, ona yapıştırdığın yaftaları gösteren, hayatın, insanlığın “böyleliği”nden koparıp seni kafanın, koşullanmalarının içinde bayat bir ömür sürmeye mahkum eden fikirler, kanılar, inançlar vesaire.

Koparan, ayıran, diş bileyen, dışlayıcılığını, düşmancalığını yansıtan, sonra aynı kendisininki gibi geri yansıtılanla bütün bunu bir tur daha çevirip koyultan tavrın.

Ee?


Ee’si, şimdi hangimiz daha kirletici? Çerçöpünü öylece bırakıp giden mi, sizi dolaysız bir anlayış, kavrayış ve ilişkilenmeden alıkoyarak sonu gelmez bir bölünmeye su taşıyan şu tavır, tepkinizle sen ve senin gibiler mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder