Sıcaktan dibine kadar yanmış kibrit çöpü gibi hissettiğim
bedenimi yakındaki koya attım. Bazılarının ağzı bir zahmet bağlanmış çöp
torbalarını arabalarının yanında bıraktıkları gibi geldikleri yere dönmeye hazırlananların,
yaygılarından çok daha geniş bir çevreye yayılan pılı pırtlarıyla birazdan
aynını edecek piknikçilerin, çocuk bezinden paslı şişe kapağına, cam kırığından
kova küreğe iri ve balıkların suyla birlikte yuttuğu, bizim de balıklarla
birlikte mideye indirdiğimiz ufalanmışlıkta zibilin arasından geçtim. Çığlık
çığlığa kalabalığın arasından suya girdim.
Züppe, içimde kıvrıldığı yerden ağulu başını kaldırdı. Bu
kirletici, gürültülü, arsız güruha bulaşıcı bir şeymiş gibi uzaktan uzaktan
burun kıvırdı. Refleksi bu, yapacak bir şey yok. Yok, bir şey var, onun
filtresiyle yetinmemek.
Yerleşik koşullanmalarımız önüne geleni kendi resmine
uydurmaya çalıştığı, uymadığında 2 yaşındaki çocuğun ateşli isyanıyla yaygarayı
kopardığı vakit Olan’dan kopuyor, iki boyutlu resmimizin bir köşesine sıkışıp
kalıyoruz. Gelsin “Ah o eski günler!” o vakit. “Ayaklar baş oldu şekerim”ler, “Ama
haksız mıyım?!”lar, “Medeniyyet” veya “Çağdaş uygarlık” diye başlayan
diskurlar.
Tepki veren bu yanınla özdeşleşmeyi bırakıp, o tepkisini
her zamanki gibi vere dursun, serbestleşerek genişleyen bir açıdan baktığında “Ee?”
diyorsun.
Cevaplar sular seller gibi geliyor. Gelişmişlik, kültür,
görgü, estetik, adam olmazlığımız vs vs.
Ama ee?
Taze patates tarlasına bir ucundan dalıp diğerinden çıkan
yaban domuzu iştahıyla kılıksızlıklarından (kendi kılıkları)
görgüsüzlüklerinden (ya sen onların gözünde nesin, nasılsın?) girip uygarlık,
kültürden (“normlar, şekerim”) dem vurup doğrusu/evrenseli, iyisi, güzeli bu, bunun
dışı tehdit-tehlike-gerilik-karanlık’tan çıkıyor içindeki ve dışındaki gözü
kulağını kapayıp avaz avaz bağıran tepkisellik.
Sana, topluluğuna az ya da çok benzemeyerek onlarlaşan ne
varsa ağzını da bir güzel açtığın bir torbaya doldurup kim toplayacaksa
toplasın, bana ne kirleticiliğiyle yol kenarına bırakıyorsun. Yaydığın,
pekiştirdiğin şey, ön/yargıların.
Nüans tanımayan, gözünün önündekini değil, ona
yapıştırdığın yaftaları gösteren, hayatın, insanlığın “böyleliği”nden koparıp
seni kafanın, koşullanmalarının içinde bayat bir ömür sürmeye mahkum eden
fikirler, kanılar, inançlar vesaire.
Koparan, ayıran, diş bileyen, dışlayıcılığını,
düşmancalığını yansıtan, sonra aynı kendisininki gibi geri yansıtılanla bütün
bunu bir tur daha çevirip koyultan tavrın.
Ee?
Ee’si, şimdi hangimiz daha kirletici? Çerçöpünü öylece
bırakıp giden mi, sizi dolaysız bir anlayış, kavrayış ve ilişkilenmeden alıkoyarak
sonu gelmez bir bölünmeye su taşıyan şu tavır, tepkinizle sen ve senin gibiler
mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder