6 Şubat 2013 Çarşamba

BİRİ BADEM DİĞERİ KÖR

Pabucuma taş girmiş gibi sonradan batan sohbetin ardından yok, dedim. Orada bulunmayan üçüncü kişiyi kesip biçmek ilkten abur cubur yemenin verdiği şişirme tatmini sunsa da böyle beslenmede insanı azaltan bir şey var.

Birini eleştirir, yargılarken kendi artı hanendekilere yükleniyorsun. İyi kotardıklarına. Edinmiş olduğun beceriler, aştığın güçlüklere. Görüş berraklığına, gücüne. Doğru bildiklerine. Bunlardan keskin bir makas yapıp biçimini beğenmediğin öteki kumaşa alabildiğine girişiyor, kesip yeniden biçiyor, halalar, teyzelere bıyıklar takıyorsun.

Eksi hanendekilerden ise hiç bahis yok.

Başkalarının seni gıyabında nasıl kesip biçtikleri, biçebileceklerinden.

Yarısı tutulan muhasebe defteri garabetinde bir hesaptır gidiyor.

Doyurucu tabii. Bir akbaba pikniği ne kadar doyurucu olursa. Servis tabağına yatırılan bir başkasını ortak bir iştahla didiklemek. Ama insan sindirimine biraz kulak verdiğinde böyle beslenmenin şişkinliği kabak gibi ortaya çıkıyor. Ve çirkinliği ve kibri. “Ben senden daha iyiyim!” “Neyin ne olduğunu biz biliriz!”

Öyle mi?

İki özdeyişten üçüncüsünü türetip “Sana kör diyenin iki gözü badem olsa, ah!” diyorum.

İster başkalarıyla ortak ister kendi başına, en pespaye dedikodudan en incelikli eleştiriye, başka birini yargılamak, kör gözünü badem bildiğinle örtmekten başka ne ki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder