Hoşuma gittim.
Kötü inişin çatallandığı yerde yokuşu çıkan kıpkırmızı arabayı karşımda gördüğümde ayağım frene biraz daha ve herhalde sertçe bastı. Patinaj, sübjektifleşen zamanda can sıkacak kadar uzadı. Yapacak bir şey yoktu, sonunu bekledim. Buruşan metal gümbürtüsüyle geldi.
İndim. Kırmızı arabadan öfkeyle fırlayan adama ellerimi iki yana açıp “Hata benim” dedim. “Kaydım. Özür dilerim.”
Şöyle bir hızlanan kalp atışım normale dönerken adam da birden yatıştı. Yağmur altında, yamulan iki kapıyla bir burnun fotograflarını çekti. Karısına kendi hanem kısmen önceden doldurulmuş kaza tespit tutanağını verdim. Üçümüz benim arabamda oturup kütüphanede tezine çalışan üniversiteliler gibi sessiz sakin tutanakları doldurduk. Telefonlarımızı aldık. Komşuymuşuz.
Adam öyle öfkeyle üzerime yürür olduğundan özür diledi. Hatalıydım ama kazaydı dedim.
Yarın sabah yakınlardaki serviste buluşmak üzere sözleştik.
Ne bağrış çağrış ne gereksiz tartışma, laf uzatma.
Olanı anında kabul ve gereğini fazlalıksız yerine getirme.
Tepki israfı yerine karşılık seçimi.
Bozulan adetle karşı tarafın da duruluvermesi.
Dedim ya, hoşuma gittim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder