4 Kasım 2012 Pazar

ÇEPEÇEVRE VAN GOGH


Dışarı yayılan müziği izleyerek duvarlar, dörtgen prizma panolar ve yerden diz boyu yüksek uzun bir platform dışında karanlık, geniş mekana girdiğim an Van Gogh’la sarmalandım.

Tabloları yatay-dikey, kesintili-kesintisiz yüzeylere detay/bütün yansıtılıyor, aralara karakalem çizim ve günlüğünden notlar serpiştiriliyor, görüntüler müzikle birlikte akıyordu.

Alışılmadık konum ve boyutlarıyla resimlerin siyah fonda sesle, hareketle de bir araya gelişiyle izleyici, sanatçının boşluğu olduğu gibi kendisiyle dolduran dünyasında ufak bir ayrıntıya dönüşüyordu.

Bugünün ortalama izleyicisine, “Hiçbir şeye alan açmaz, şöyle enine boyuna zaman tanımaz, en büyükleri bile uzayınıza kısacık bir süre ve ancak iskemlenin kenarında mı buyur edersiniz” der gibi bir sergileme. “Buyurun o halde, siz onu konuk edeceğinize sanatçıya siz konuk olun! Kıpır kıpır dağınık dikkatinizde o ufalarak içinize sığmaya çalışacağına tersi olsun; onun uzayında sizin boşluğunuz, savrulan dikkatiniz ufalıp gitsin. Yaşarken esirgenmiş alan tümden onun olsun!”

Hiperaktif çocuğa dayatılan Ritalin gibi bir sergileme anlayışı; seyircinin uyuşuk yanını uyarırken aşırı hareketini yatıştırıyor.

Projektörden saçılan renkler ve ışık üstümden akar, gölgemi yansıtılanlara düşürüp tekrar karanlığa karışırken bir o banka bir ötekine oturdum, mekanı bir uçtan diğerine yürüdüm, bazen de dikilip kaldım. Bu çok sesli dünyada dolandım, durdum. Anlatı çemberi tamamlandığında iliklerime kadar Van Gogh’a bulanmıştım.

Canlanmış, renklenmiş.


https://picasaweb.google.com/118198168542066911108/CepecevreVanGogh?authkey=Gv1sRgCKziwNe418SWmwE#

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder