Tabağımda süregiden dikkatli operasyondan başımı kaldırıp (kulaklığını takmamış olan) babama “leziz!” işareti yaptım.
Yüzünü fena halde ekşi bir şey yemekteymiş gibi buruşturdu. “Fiyasko oldu!” dedi. “Fazladan zeytinyağı koymakla hata ettim!”
Bense;
1- Hayatta kaldığımız için mutluydum. Izgarada yapalım dediğim tavuk pirzolalar için babam mangalın daha uygun olacağına karar vermişti. Yağmur yüzünden mangalı üç tarafı kapalı girintide hazırladı. Rüzgar da el mi yaman, bey mi, gör bakalım dercesine batıdan eserek olanca dumanı ona ve arada bir çıkıp hala soluk alıp almadığına bakan bana yutturdu durdu. Fazladan zeytinyağlanan pirzolaların kudurttuğu ateşin ışığına rağmen gece karanlığında pişen tavukların akıbeti o kızılca kıyamette anlaşılmıyordu pek. Kapıp getirdiğim ışıldak, kesif dumanı dil dil yararak tavukların atalar sözünü çoktan hak etmiş olduğunu gösterdi. Neyse ki makus kaderleri, ciğerlerimizin dayanma süresinden önce tamamına ermişti. Yaşamak güzel!
2- Tabağımda, ancak kıdemli bir itfaiye şefinin tanık olduktan sonra gündelik hayatına az çok sorunsuz devam edebileceği manzaralardan geri kalmayan bir görüntü, karnımı doyurmak istiyorsam gözümü susturmam gerekiyordu. Yaptığım da bu oldu. Kavrulmuş, simsiyah suları içinde yüzen talihsiz et parçalarını kömür tabakalarından sıyırırken görüşümü de donuklaştırdım. Tüm gücümle tada yoğunlaştım. Gerçekten de hiç fena değildi.
İnsan, ayağına bağ olan algılarını devreden çıkarabilmeli!
Şarabımı daha böyle nice mangal yapmasını canı gönülden dilediğim babamın sağlığına kaldırdım.
O ise gevşeyemeyen yüzünü tabağına indirip biraz daha buruşturarak,
“Fiyasko oldu!” dedi yine.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder