Yüzüme yayıldığını hissettiğim bir gülümsemeyle içindeki çoğulluğu seyrediyorum.
Bazen, saydam çizim kağıtlarına yapılıp üst üste konmuş portreleri andırıyor. Ya da aynı perdeye birlikte yansıtılan iki filmi.
Daha kolay bir benzetme, piyanoyu çalan sağ el ile sol el de olabilir tabii.
Her neyse, bir kez ayırdına vardıktan sonra onun bu iki ana yönünü haklarını vererek izlemek çok hoş.
Biri tam bir görev, sorumluluklar insanı. Hayatında birincil yeri tutan, verilmiş sözleri, seçilmiş bağlantıları, benimsenmiş gerekleri sonuna kadar yerine getirmek. Etkili bir organizatör olması, geniş, çeşitli sosyal ağı işini kolaylaştırırken bir yandan yapılacak işler listesine yeni yeni maddeler de ekliyor. Ama hepsinin üstesinden alnının akıyla geliyor.
İşledikçe yenilenen enerjisi, ustalıkla kullandığı bir keski gibi elinde.
Ya da nice hoşluk çıkardığı marangoz atölyesinden herhangi bir alet.
O enerjinin diğer ucunda hayatın başlangıç hazzını, heyecanını zerrece yitirmemiş gerçek bir Çocuk var! Beklenmedikliklerden, sürprizlerden hoşlanan, onlara çanak tutan, ortalıkta hiçbiri olmadığında gidip kendi yaratan.
Oynayan, dans eden, ellerini çırparak yaşayan.
Ve paylaşan. Yaşadığını paylaşarak çoğaltan. Yalnızlığı beceremediğinden, kendi kendine huzurla, tümlükle kalmayı bilmediğinden değil. Biliyor. Bağları güçlü tutmanın asıl neyi beslediğini daha da iyi bildiğinden.
İlişkilere onun gibi bir yer vermenin, kök salan bitkinin sığ toprağı çoğaltmasına benzediğini ben ondan öğrendim galiba.
Köklerin uzun, yaygınsa yaşama alanının kısıtlarını aşar, besleyici zeminini bunlarla oluşturursun. Alır verir, çoğaltır, zenginleştirir, beslenirken beslersin.
Çocuk yanıyla da, hayatı ölümüne ciddiye alan aşırı yetişkin yanıyla da yaptığı ortak bir şey varsa bu da o.
İster ödev olarak ister çocuğun has spontanlığıyla olsun, sunduğu.
Arkadaşlığının bu sağlam zemininde yaşarken yaşatmak.
Arkadaşlarına da “iyi ki doğmuş!” dedirtmek.
İçinde, dışında daha nice güzellik yaratıp yaşayacağın yıllara.
Günün kutlu olsun!
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder