9 Ekim 2024 Çarşamba

DERİN BİR YARIK

Önce dev billboardları geldi, tepeden inişte Batı koyunu çanak gibi sunan manzara noktasına dikildi. “Bu cennet koyda rüya gibi bir yaşam” vaadiyle güzelim kıyının seyrini kesti. Koyun bizden taraf koluna dip dibe, üst üste, göze hiç soluk aldırmadan dizilmiş evlerle vaat edilen rüyadan çok kabusu andıran bir proje. Haberini önden almıştık. İncelenmiş, yoğunluk, altyapı, çevre, bir dizi açıdan sorunlu görülmüş, büyükşehir belediyesi tarafından onaylanmamış, buradakiler tarafından mahkemeye verilmişti, itirazımızı dilekçe üzerine dilekçeyle de sağır sultanlara iletmeye çalıştık ama nafile! Güç zorbanın elindeydi, hüküm onun.


Son bir yaz boyu koyun maki ve batı rüzgarlarıyla neredeyse yerle bir boy atmış çamlarla kaplı bu tatlı sırtına gözlerimizi doyurduk. Açık denize doğru sabun taşı adını verdiğim beyaz kayalık ceplerine gittik, babamın biçim biçim kuru dalıyla ahşap figürlerini yaptığı çamların etrafını dolandık, altında oturup flüt çaldığım “çadır çam” ile helalleştim. Gözümüz, kulağımızın neşe ve dinginlik kaynağıydı, bütün yarımada gibi, öfkeli bir çaresizlikle güz ortası kıyımı başlatan hızarlara bıraktık.



Geçen sonbahar geldiğimizde inşaat başlamıştı. (Niyetlerinin gerçekleştirilmiş halinin reklamla bile güzel gösterilemeyeceğini kendileri de gördüler demek ki billboarddaki garabetin resmi kaldırılmış, dokunulmamış yerin fotoğrafı konmuş; üzerinde, içine edilecek bölge üzerinde Google Haritalardaki hedef ikonuyla işaretlenmişti.) Rüzgara göre sesi az ya da çok geliyor, toz dumandan da ona göre etkileniyorduk. Ama bu daha bir başlangıçmış.



Bu yıl ev sıralarını (endüstriyel tavuk çiftlikleri gibi sıklaşarak çoğalmışlar) yanı başlarında yükselen moloz tepesiyle bulduk. Yasak dönemde de (kaç paraysa veriverelim!) cezası ödenerek süren faaliyet yeri göğü sarsan dinamitlerle doludizgin. Sıcakta ferahlatıcılığını iple çektiğimiz batı rüzgarı toz toprak bulutlarını üzerimize salıyor, bahçeler meşum bir tabaka altında boğuluyor, yapraklar kavruluyor, çiçekler boynunu büküyor.



Durmadan yağan toz denize de inmiş; bitişik batı koyu kadar ötedeki doğu koyunda da (bir zamanlar yemyeşilliği üzerinde yüzmeye doyamadığımız) taban, kadifemsi bir tabakayla kaplı. Balıklar rızklarını bunda delikler açıp zemine ulaşmaya çalışarak arıyor. Düşmanın acımasızca bombaladığı bir ölü yerleşim neredeyse.




Yarımadanın, koyların karşı kıyıları hala yemyeşil, ormanlık. İktidara yakın birilerinin de bu tarafta gözü varmış, Olmaz mı? Birkaç beton yama da orada peydah olur, sonra bunlar birleşir ve kim bilir, belki günün birinde insanların ne varmış da buraya bu kadar yığılmışız diyeceği kadar bu azgın doymazlıkla baş başa kalırlar.



*

Güreş hakemlerinin, tozlukları iki rakibin renklerini taşıyan kolu gibi bu iki yaka. Galip şimdilik birindeki beton ölüm.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder