GPS’e kıldan ince boynumu “Başla!” diye uzattım, “ben hazırım. Çıkar bizi bu şehirden, artık nasıl olur, onu sen bilirsin.”
Repertuarımı sınırlı sandın anlaşılan, aynı sürprizi
(üstelik sürpriz filan da değildi, sadece sen okuduğuna inanmadın) üst üste
yapar mıyım?! Bekle de gör dercesine beni kolumdan tuttuğu gibi Lara’nın kıyı
tarafına çıkardı. Kıyı dediysem deniz görünmüyordu ama çoğu bol yeşil
içindeki bu.. heyula tesisler olsa olsa sahilde olmalıydı. Önce geniş caddesiyle
meydan gibi bir yere vardık. İç tarafta yüksek binalar, yayıldıkça yayılmış AVM’ler.
Burası da ne demeye kalmadı, bambaşka bir yerde olduğum hissini derinleştiren
mimari bir tür sirk geçidi başladı. Las Vegas taklidi kitlesel -ve kütlesel!- fantezi
ürünleriyle ilk karşılaşmam Alanya çevresinde olmuş, ilk şoku atlatmıştım ama
bunlar!.. Hazımsız bir midenin gündüz kabusuna giren Disney (onun bile!) karikatürleri
gibiydi. Çok büyük, gümbürtülü olmadık isimleriyle de iddialı grotesk bir
orgazm. (İsimlerden bir araya getirilmesi başlı başına birer oksimoron olanlar:
Delphin Imperial, Delphin Diva, Delphin Palace, Nirvana Cosmopolitan. Ve dahi Swandor,
Kremlin Palace..) (İsim demişken, maruz kaldığım yegane sevimli ad, bu bölgenin
bir Afrika dili gibi tınlayan ismi oldu: Kundu.)
Trafik yoktu, yaya da artık, önlerinden ağzı açık bir
seyir halinde geçebildim.
Dev bir park içinde gibiydik. Yeşil, koyu yeşil. Sol
tarafta artık yalnızca fıstık çamı ormanı, sağda epey aralıklı, kiminin cephesinin
bile şaşalı taç kapılar ardında görünmez olduğu acayiplikler, böyle gür bir doğa
içinde büyük bir camekan dolusu suda seyreltilmiş çini mürekkebi damlaları gibi
duruyordu şimdi.
Hayret yerini düşüncelere, sorulara, anlama isteğine
bıraktı.
Neydi bu? Ağır sanayi çağında turizme bacasız
sanayi derdik, şu seyreylediğim ise insana keşke bacası olsaymış da içinde
işe yarar şeyler üretilseymiş dedirtiyordu.
Görsel tecavüz meşru muydu?
Eğlence ne demekti, zincirsiz tüketimin “Al, bunu
tüketeceksin!” diye dayattığına parayı basıp bunu da tatil özgürlüğü filan
sanmanın keyfi mi?
Buralara tıkılanlar kendilerini aşağılanmış, fena halde
gülünç düşürülmüş hissediyor muydu?
Orta üst ve (artık sadece) yabancıya gözünü dikmiş kitle
turizmi, evet. Hele bu çağda kitlenin (kulağa ne de güçlü geliyor değil mi,
oysa hepi topu güdümlü tüketim kuklaları topluluğunun) nicel ağırlığı altında bireyin
itirazı ne görülür ne işitilir ne (haliyle) kale alınır. Buldozerin önünde bir
demet ot say sen kendini!
Ekrandaki haritada hâlâ Lara Turizm Yolu diyordu ama çevreyolunun
paralelinde (?) hiç bilmediğim, gördüysem bile bu hali yepyeni bir bölgede ta
Belek’e kadar aklıma nakşolan bir gezinti düzenlemiş bana GPS. Sağ olsun.