4 Ağustos 2022 Perşembe

RAHATSIZ

Bahçede beyaz bir kelebek misali neşeyle oynaştığımın gecesi sancılandım. Bağırsaklarıma beton bir perde indirilmiş gibi tuhaf bir ketlenme ve bunu delmeye çalışan etin bıçaklanırcasına kasılmaları. Ter içinde iki büklüm, Kazıklı Voyvoda’nın kurbanları hayalimde canlandı. Bana oturtuluyormuşum gibi gelen kazıklarla onlarınki arasında çap farkı vardı sanki, o kadar.

Kıyamet midenin altında kopuyor, Allahtan onu da içine çekmiyordu. İki gün uyku ile uyanıklık arası, bulanık geçti. Güneş yükseliyor, kavuruyor, gölgeler uzuyor, akşam oluyor, uyuklarken kendine tutunacak bir dünya yaratma telaşındaki zihnin saplantılı tekrarlarında bitap düşüyordum. (Kafamda durmadan flüt çaldım, beden hareketlerini, sancıyı notalara döküyordum; dörtlük, sekizlik, on altılık notalar, uzatma işaretlerine aman dikkat!) Ne zihni ne bedeni susturamasam da katıksız bir teslimiyette biraz rahat vardı. Ne kadar iyiydim, bu da nerden çıktı şimdi değil, şimdi de bu var.

Üçüncü gün biraz netleştim. Ekmek-baldan başka yiyebileceklerime gözüm açıldı. Sıvı alımını artırıp çeşitlendirdim. Biraz aşağıda da oturabiliyordum. Denize gidip dönenlerin önümden geçen artık apayrı alemi. Yeşillikler, kediler. Kafamdaki flüt kesiliyordu.

Rahatsızlık ne kadar yerinde bir ifade. Çarklar arasına giriveren bir kum tanesinin düzen dışına gürültülü bir savruluşa yol açışını ne güzel dile getiriyor.

Bana sadece yol göstermeyen, perspektif de getiren doktor arkadaşımın önerisini uyguluyorum. Ağrı kesicileri kes, bırak ateşin yükseleceği kadar yükselsin. Bedeni yiyip içtiğinle yormadan destekle ve yolundan çekil, işini yapsın.

Bugün sekizinci gün. Bağırsak florasını düzenleyen iyi bakteri saşeleri, arada hep uyku ve ine çıka süren orta ateşte ine çıka bir yolculuk.

Hastalık değil, rahatsızlık. Bir teslimiyet pratiği.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder