20 Ağustos 2022 Cumartesi

İKİNCİ GÜN

Yok. Bedeni mücadelesiyle kendi haline bırakmak iyi bir fikir değilmiş -üstelik yaşlanan ve zaten pek o kadar gürbüz olmayan bir bedeni. Yeni bir atak ve hastaneye gittim. Yatırın beni dedim. Tahliller, tetkikler, numuneler, neymiş şu mücadele, siz bulun. Serum takılan kolumla kündeye gelmiş güreşçi gibi serildim. Bu kez mücadeleye değil, onu benim yerime yapacaklara teslimiyetle, rahatlamış.

Arada bir bebek ağlaması yükselen koridor sakindi. Arşınlayan hasta yakınlarının cep telefonu konuşmaları başka odalarda yaşananlardan parçalar taşıyordu.

“Kaburgalarında üç kırık. Omzu parçalanmış. Ameliyata alacaklar. Kımıldayamıyor. Nefes bile alamıyor.”

“Doktor bu ağrılar olacak dedi. Kafatası çatlamış. Ameliyatlık değilmiş.”

Koridorun en ucundaydım. En hafif vaka. Serum torbasıyla dans etmeyi çabuk öğrendim, dar alanda hareketliliğim fazla kısıtlanmıyordu, ağrım, sancım yoktu. Yatak işgal etmekten neredeyse suçluluk duyacak kadar görünürde hasarsızdım. Şükrederek yattım. Uyuyamasam da iyiydi böyle.

Ertesi güne gayet iyi uyandım. Mektuplarımı yazdım, kitaplarıma gömüldüm. Aydınlık ve enerjiliydim. Doktor bir gece daha tutup bakacaklarını söyledi. Ne yapalım. Haftalardır benim zamanı değil (babamın dediği gibi) zamanın beni geçirmesine alışmışım. Sabah olur, öğle olur, ikindi, yeniden akşam ve nehri içinde yüzen tomruklara basarak geçer gibi bir kıyıdan diğerine, saatten saate gider dururum. Joseph Kanon’un Berlin casusiyesini bitirdim. Eco’dan bir deneme, başka şeyler. Geceyi ettim.

Bu kez uyudum ama ruh halim tam tersine döndü. Gücüm çekilmiş, yerini zayıflığa bile değil, hiçliğe bırakmış. Bunun içinde denizcilerin “köre düşmek” dediği, okyanusun ortasında rüzgarsız kalmış gibi. Dış koşullardan bağımsız, oransız bir dehşet hissi. Çakılıp kalma korkusu. Yatağa, hastalığa, kırılganlığa, bağımlılığa. Farlar karşısında değil, karanlıkla felç olan bir tavşan oldum.

İkinci güne böyle uyandım. Dağılmış ve yaşam iradesiz. Gün uzamadan öğleye doğru taburcu oldum. Yatmaktan sarsaklaşmış ama asıl ruh sersemi. Eve zombi gibi döndüm. Hafif bir meltem beni çok geçmeden köre düşmekten çıkardı. Yelkenim yavaş yavaş dolmaya başladı. İçe çöken ruhum genişlemeye.

Fısıltısıyla karşısında dehşete kapıldığımın bedensel değil, içsel hareketsizlik, çökme olduğunu o zaman anladım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder