Ne istiyorum? İnanmak mı anlamak mı? Doğrudan, gerçekten yana olduğumuzu söylediğimizde bu ayrımı ne kadar yapıyoruz?
İstediğim bildiğimi
düşündüğümün teyidinden mi ibaret? Mevcut görüşüme, izlenimlerime, yargıma mı
inanmak?
Yoksa anlamak mı istiyorum?
Çoğunluktan, ezberden ayrılıp bir yere de varacağı garanti olmayan bir yol
tutmak pahasına kurcalamak? Kendimle çelişmeyi, tükürdüğümü yalamayı, bilişsel
uyumsuzluğun rahatsızlığını, yalnızlaşmayı göze alıp kapıyı şimdilik bilmediklerime,
hiçbir zaman bilemeyeceklerime açarak aramayı? Yalnızca koro halinde yükselen
sesleri değil, kendi bilme biçimimi de sorgulamayı?
İnanç durağan.
Anlama gayreti ise sürekli
bir değişim içinde sonu gelmeyen bir süreç.
Temeli inanç olduğunda
tepkim ya o ya o zihniyetine gelip dayanıyor. Saldırganlaşmaya, radikalleşmeye
eğilimli.
Belki yalnız anlamaya
çalıştığımda haklılığıma bel bağlamanın ötesine geçebilir, savunmamı fiziksel,
zihinsel, duygusal şiddet beslemeden yapabilirim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder