Sabahın körü gittiğim sağlık kontrolünde ilk iş kan tahliliydi. Maskenin üzerinde gözleri gülen genç çalışan, evine çay içmeye gelmişim gibi karşıladı. Eşyamı nereye koyacağımı gösterdi. Koltuğa buyur etti. Turnikenin biraz sıkacağı, süreceği antiseptiğin serin olacağına dair uyardı. A merak etmeyin, o kadar da hassas değilim dedim gülerek. “Yok, irkiltebilir de onun için” dedi. Damarımı ustaca yakaladı, iğneyi belli belirsiz batırdı. Kanım tüpe dolarken sabırsızlanmışım, tedirginmişim gibi tatlı tatlı yüreklendirmeye devam etti.
İşini ne kadar ustaca ve
sevgiyle yaptığını söylediğimde, “Kendimden biliyorum, insan hasta olduğunda
sertleşebiliyor, sinirli olabiliyor” dedi. Sonra gözlemine beni şaşırtan bir
dönemeçle devam etti:
“Ama biliyor musunuz, o
durumdakilerle karşılaşmayı ben ayrı seviyorum. Üzerinize bütün bir
negatifliklerini boşaltıyorlar. Siz pozitif kalıp sakin, tatlı karşılık
verdiğinizde o fırtına bulutunun dağılıp gitmesini seyretmek çok güzel.”
Büyük bir sırra ne kadar
erken varmışınız dedim işini bitiren gencecik kadına.
*
Eve döndüm, kahvemi koyup
kitabımı açtım (Working with anger, Thubten Chodron). Okudum:
“Evvel zaman içinde bir
canavar hükümdarı görmek istemiş. Katipleri tersleyince bir yolunu bulup
vezirlerin onu beklediği kabul odasına dalmış. Telaşa kapılan vezirler onu
kovalama umuduyla hakaretler yağdırmaya başlamış. ‘Ne çirkin şeysin sen öyle!’
diye aşağılamış biri, ‘Beş para etmezsin!’ diye hakaret etmiş öteki. ‘Kötüsün
kötü!’ diye hükmünü vermiş bir başkası. Her bir hakaretle canavar büyüdükçe
büyümüş, daha da aşağılık bir hale gelmiş, sonunda itici gövdesi ile negatif
enerjisi odayı öyle bir kaplamış ki vezirler dehşete kapılmış.
“Tam o an hükümdar içeri
girmiş. Bilge bir kişiymiş, hakaretin, sahibinin kendi öfkesini körüklemekten
başka işe yaramadığını, karşıdakinin gözünü pek korkutamadığını, aslına
bakılırsa çoğunlukla onu kızıştırdığını bilirmiş. Onun için de yatıştırıcı bir
sesle ‘Hoş gelmişsin dostum’ demiş. ‘Buyur, otur, bir çayımı iç. Yanına çörek
de ister misin?’ Her bir tatlı sözüyle canavar ufalmış, daha az tehditkar,
sonunda da uysal ve yumuşak bir hal almış. Hükümdar işte o zaman sormuş:
‘Benimle ne hakkında konuşmak için gelmiştin?’ Başlamışlar dostça sohbet
etmeye. Vezirler ise canavarı düşmanlaştırma aptallıklarından pişman, hayretler
içinde bu dönüşümü seyretmekteymiş.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder