27 Aralık 2021 Pazartesi

HAVASI SUYU


İki yıl sonra İstanbul. Pandemi ile getirip götürdükleri, hayatın doğal değişimleriyle yontulmuş. İki mevsimi sakin küçük yerde yaşamak bunlara çanaklık, sahnelik etmiş.


Ne çıkarsa bahtıma diye geldim. “Bahtımı” o kadar da oluruna bırakamadım ama. HES’in yoğunluk haritasını açtım ki her taraf kızıl. “Çok riskli bölgedesiniz” diyor. Eh, bir iki kutu çeşitli koruyuculukta maske getirmişim. Gözü peklik de etmezsem mevlam ile dört aşı ellerinden geleni yapar.


Küçük eve merhaba dedim. 7-8 yıldır uzayan aralıklarla gelsem de geçmişimiz zengin. Hırıldayan buzdolabı, kendini oradan oraya atan çamaşır makinesi uyanıp işlerini görmeye başladı. Evin o yaşandıkça genişleyen hissi de öyle.

*

Temiz hava iki yıldır nefesimi ne kadar açmış! Gece, sıkışık bir alana sığmaya çalışır gibi sığlaştığında anladım. Sabah kalktığımda kötüsünden bir paket sigara içmiş gibiydim. İki gün sonra lodos çıktı da havanın hiç değilse kokusu dağıldı, suyun da denizanası popülasyonu yer değiştirdi.

*

Kalabalığa, trafiğe hazırdım, irkilmedim. Tersine, yakıtın fahiş fiyatlara tırmanmasıyla bıraktığımdan biraz rahatlamış buldum.

Gökyüzüyse gece hiç susmuyor. O hiç sönmeyen bulanık şehir aydınlığı, üzerimize dikilip kalmış dev bir ölü balık gözü gibi. Gözkapaksız ama daima üzerinde. Şehir paradoksunun özü de burada değil mi: İzolesin ama asla (en olumlu haliyle) yalnız bırakılmıyorsun.  Burada fişten çekemezsin! diyor tepene gerilen o kubbe: Cereyan düğmeler kapalıyken bile akar, seni geri kalana bağlı tutar.

Ama ben sessizliğe çoktan razıyım. O da sokağın iyice seyrelmiş trafiğiyle hele geceleri mutlaklaşıyor. Para, burada eğlenebilenlerden de çekilmiş ama kentin tüketim ayartıcılığı billboardlarda, vitrinlerde, sergilenen zenginlikte yerli yerinde.

*

Gürültüden ziyade özlediğim sesleri işitiyorum. Vapurlar, kıyıda palamarların şok emici yaylarından yükselen gıcırtılar, martılar, bozacılar (boza sevmem ama o’ları, a’ları çekiştiren satıcıların kış duygusuna yayılan bağrışları hoşuma gidiyor).

Balık tutanlar bile azalmış. Ufalan leğenlerde denizin kirliliğiyle mutasyona uğrayıp feleğini şaşırmış ufak balıklar.

*

Şehir şehir. Sen ona nasıl bir hikaye iliştirirsen onu anlatır. Seninle parlar, seninle söner. Farkındayım, hikayemin herhangi bir hikaye, çokça da bir ruh hali yansıması olduğunu unutmadan düşüyorum notlarımı.

Son sözü İstanbul’a bırakıp diyeceklerine açık kalarak.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder