Benden 1955 yaş büyük bir yol arkadaşım Mektuplar’ında iyileşmek için önce ne kadar hasta olduğunu idrak etmen gerek diyor.
Kesintisiz bir savunma-saldırıdan
lenfleri düğüm düğüm olmuş bir toplum için ne kadar geçerli?
Ya o toplumun bir bireyi olarak
kendim için?
Kapıdan dışarı adım
attığın an soluduğun güvensizlik ise..
Komşuna, sebzeni satın
aldığın manava, işini yaptırdığın ustaya, yönetimi saymıyorum bile, uluslar
arası ittifaklara, çokuluslu ahtapot şirketlere, gözüne, kulağına, düşüncene
ilişen herkes ve her bir şeye güvensizlik..
Her an her yerden bir
kazık yeme beklentisi..
Hep diken üstünde olma
hali..
Bu neler, neler doğuruyor?
Bir kere sürekli ve ağır
bir gerilim.
Arkaplanı o kadar uzun
zamandır işgal ettiği için artık allahın emri bilinen bir gerilim.
Zembereğinden
boşandı-boşanacak bir yay gibi olmak.
Böyle bir yaydan insanlara,
hayata sakin, kulakları ve zihni açık bir karşılık beklenebilir mi?
Hayır! Olsa olsa ayarı
bozuk, açıldı mı olanca ağırlığıyla, geçmeye çalışanın sırtına çat diye kapanan
bir otomatik kapı elverişsizliğinde bir tepki beklenir. Tünel vizyonlu, güdük,
hapsedici.
Sonra da bütün bunları hep
karşımdakilerden, etrafımdaki dünyadan bilirim. Tepkimle onu tekrar tekrar
yeniden nasıl ürettiğime uyanmadıkça kendimi masum-mağdur, başkasını fail
bellerim.
Sartre’a selam olsun.
Cehennem biziz.
*
Ek bir düşünce konusu: Virüslerinden
başlayarak yönetimlere ve ilaç şirketlerine kadar pandeminin ülkede ve dünyadaki
kronik güvensizliğe etkileri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder