Epeydir Amerika’da yaşayan
Bahar tatile geldi. Ondan birkaç hafta sonra da Amerikalı kocası.
Üçümüz oturmuş
konuşuyorduk.
İlk iki hafta gayet
iyiydi, dedi Bahar. “Oradaki gibiydim. Anlayışlı, pozitif, güler yüzlü. Derken
buralılaştım. Hırlamaya, söylenmeye, trafikte küfretmeye -gerçi pandemi
yüzünden artık camı indirip bağırmıyorum ama..”
Öfkesi burnunda, diken
üstünde, tahammülsüz. Tanıdığım en olumlu, ahenk eğilimli insanlardan biri. Fabrika
ayarlarımıza dönmüş.
Eh, dedim, sürekli
beslediğimiz bu hal, ne yaparsın.
Bob, “Sen hiç öyle
görünmüyorsun” dedi.
Ben de öyleyim dedim.
*
Ama çalışıyorum. İçimde
azmış bir reflü gibi yükselen tepkiyle adım atmamaya eğitiyorum kendimi.
Genel toplumsal etkileşim tonunu
birbirimize öğretiyoruz. Zamanla seçenekler azalıyor, yok oluyor, geriye döne
döne pekiştirilmiş bir refleks kalıyor.
Bu da durup bir bakmadan,
anlamadan patlamak. Önce bir patla, dağıt ortalığı, sonra lazımsa anlarsın!
Anlaşmak için zaman-zemin
bırakmıyoruz ne kendimize ne karşımızdakilere.
El alemin sana değdiği,
değer gibi olduğu an havalara sıçra -kimsenin kimseyi saymadığı bu yerde çok da
yanılıyor olamazsın. “Ben buradayım, hey!” demenin yolu (iş işten geçtiğinde bile olsa) bu ise sesinle, yaygaranla görünür kıl kendini, göz doldur, göz
korkut. Yoksa..
Yoksa’sı dipsiz bir
güvensizlik, sevgisizlik, empatiye yer bırakmayan sürekli sürtüşme.
Kendine hakim olmanın
tepkini bastırmak değil (bunu sürdürülebilir bir şekilde yapmanın imkanı yok),
onunla harekete geçmemek olduğunu anlamak büyük bir adımdı. Şimdi sabırla,
sebatla bunu derinleştirmeye çalışıyorum.
Yapabildiğim her
seferinde, tepkim dağılıp da geri dönüp patlamamayı başardığım irili ufaklı
olaylara baktığımda kendimi kutluyorum.
Tepkini ortaya saçsaydın o
an rahatlardın ama ardından oradan buradan cam parçalarını toplar dururdun.
Kendini haklı kılma çabasının yıpratıcılığı şöyle kalsın, yıkıcılığınla
barışmaya nafile çalışırdın.
Uzamasın, hasarı
başkalarına da yayılmasın, dallanıp budaklanmasın ama belki asıl önemlisi, toplumsal
etkileşimimizin bu berbat fabrika ayarlarına biraz daha su taşımasın istiyorsan
şeytanın dürttüğünde harekete geçme, DUR. Hepsi bu.
Beni teşvik eden iki şey:
Bu refleks kimin ne işine
yarıyor sorusunun aşikar cevabı.
Ve reflekse indirgenmiş
bir repertuarın kölesi olmaktan artık kurtulmak.
*
“Bu ülkenin insana öğrettiği
bu maalesef” dedim.
Bob, “Şart değil” dedi. “Hatırlasana,
burada uzun bir süre kaldık, bolca gaz yedik (Gezi sırasındaydı). Ona rağmen
ben öyle olmadım.”
Ona kaldırımlara park eden
araba fotografları koleksiyonunu hatırlattım. Sürenin sonlarına doğru “insanların
birbirine saygı gösterdiği bir yerlerde olmayı özlediğini.”
“Ben mi?” dedi hayretle.
Bahar güldü. “Sana onun
fil hafızalı olduğunu söylemiştim, değil mi? Bak sen unutup gitmişin, o
hatırlıyor.”
Bu ülkede birbirimize
öğrettiğimiz, birbirimizden başka bir şey beklemeyerek körün değneğine
çevirdiğimiz bu.
Döngüyü kırmanın tek yolu,
çevirip durduğumuz çemberi görüp adımını bir yol dışarı atmak.
Dikkat Bob! Bu pekala
senin için de geçerli.