Bunu yaşamış, yazmıştım dediklerimden.
CEVİZ SUCUĞU
Bazen çok neşeli, canlı,
girişkenim. Tüy gibi geliyor yaşam. Dalgalarla oynayan bir çocuk gibi yaşıyor,
hafif bir yürekle yaratıyor, çözümler buluyorum.
Kış uykusuna dalmış bir bahçe
gibiyim kimi zaman. Toprağından bir daha herhangi bir şey bitmeyecekmiş gibi
görünen. Sert, kuru.
Kimi zaman rüzgarı arkama
alıyor, her ne yoldaysam hızla ilerliyorum. Gücün ortağı olduğum duygusuyla
doluyor içim.
Bazen de rüzgara yüzümü çeviriyor,
sonra da gücü altında ezildiğimi hissediyorum.
Bütün varoluş kardeşim gibi
geliyor bazen. Sıcak, yakın, ha dedin mi yalnızca insanların değil, zehirli
sarmaşıkların, monitor kertenkelelerinin dilini de konuşuverecekmişim gibi.
Kimi zaman Buzlar Ülkesinin
prensesi gibiyim, uzak ve soğuk.
Farların karşısındaki tavşan
gibiyim bazen. Farlar bazen de benim.
Yaşam kimi zaman kolay, kimi
zaman zor, kimi zaman çorak. Uçsuz bucaksız, engin kimi zaman.
Ne kadar değişiyor, çeşitleniyor
ismim söylendiğinde başını kaldırıp cevap veren.
Bunları ve daha pek çoğunu bir
arada tutarak bütünün sürekliliğini sağlayan ise, ceviz sucuğunun
etrafına sarıldığı, ortasından geçen beyaz ip gibi. Onu kuşatanın fındık mı,
ceviz mi, bol nişasta katmanı mı olduğuna aldırmadan uzayıp giden; kendisine
sarılanlara da hiç benzemeyen beyaz bir ip…
Adım söylendiğinde, etrafındaki
o anda hangi kıvam olursa olsun duraksamadan başını kaldırıp cevap veren de
işte o.
* * *
Peki nedir içimizdeki bu “beyaz
ip” dersiniz?