Kalabalık otobüse bindiğimde güneş doğmamıştı.
Kulağında kulaklık, gözünde uyku, öğrenciler, işine gücüne gidenler, sair insan.
Gün Beşiktaş’ta ağarmaya başladı. Poyraz havayı
temizlemiş, gök, paletinden emin bir ressam gibi işine koyuldu. Lacivert ile
başladı, o nefis bir çelik mavisine dönerken bulutlar açıklı koyulu
belirginleşiyordu.
İskelenin tenha bekleme salonunda tahta
banklardan birinin ucunda yumulmuş uyuyan kediye içim gitti. Tertemiz ve
besiliydi. Gidip yanına oturdum. Kafasını okşadım. Gözünü aralayıp doğruldu.
Hiç duraksamadan kucağıma çıktı. Yerleşti ve aynı oturuşta uyumaya devam etti.
Seyir vapurda tuzlu, tozlu camın ardında sürdü.
Koyusundan iyice ağaranına maviler maviler. Gri çeşitlemeleri de bulutlardan
kat kat üzerlerine akarken karşı kıyıya ışıl ışıl yayılan ev, trafik ışıkları.
Gözlerimde yumuşak bir teslimiyetle içtim
hepsini.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder