Duygu mu düşünceden doğar, düşünce mi duygudan?
Akılcı varlıklarız da hislerimiz mi
düşüncelerimizle besleniyor, yoksa emosyonel dağarımız mı kendine kılıf olarak
düşünceler üretiyor?
Hisler sahiplerine neler yapıyor?
Olumsuzları nasıl rezil, olumluları vezir
ediyor?
Haklılık, iyi-doğru-güzeli temsil iddiasının
doğurdukları. Örtülü ve örtüsüz saldırganlık. Öfke, tiksinti, nefret, kaçınma,
hüküm verme, aşağılama. Sabırsızlık, erteleme. Mağduriyet: İncinme, yaralanma,
kabuğuna çekilme.
Bunların kronikleşmesi.
Hepsinin de altını korku (yenik düşme, yetişememe,
ezilme), kaygı, endişe mi tutuşturuyor?
*
Her baş gösterdiklerinde olumsuz hisleri uygun
düşünceler sıralayarak meşru kılmayı bırakıversem ne olur?
Adını koymadan, sıfatlar takmadan, sonu gelmez
çünkü’lerle aklamadan ya da suçluluk, pişmanlık ve utançla karalamadan. Hiç
kaçınmadan, sulandırmadan, faaliyet ve bağımlılıklarla uyuşturmadan. Olumsuz
hissi olanca yoğunluğuyla bilincimin yüzeyine (dışarı değil) vurmaya bıraksam?
Sodaya basılan kirli çamaşır gibi, beni dibe çeken, enerjimi alan, bakışımı
daraltan negatifi kabarıp “kendimden” ayrılmaya salsam?
Ya hisler ve düşünceler zaten hancı değil de
yolcuysa? Onları “benim!” diye sahiplenmek pahalı bir yanlışsa? Kenara çekilip
gelmeleri ve gitmelerini izlesem?
Neler neler görürüm?
Nelere uyanırım?
Yığınla küçük-büyük “haklı” kızgınlık, içerleme,
hüküm, izlenim ile gücümü solmakta olan bir çiçek sapına çevirerek içimi feci
bir çöp ev haline getirdiğime?
Akılcı diyegeldiğimin kılıfçılıktan ibaret
olduğuna?
Negatifi geçip gitmeye bırakmanın körü körüne
bir pozitifçilik olması gerekmediğine?
Öfke, tiksinti, haklı olma kibri, nefret,
başkaya sağırlaşma olmadan da “Hayır, benim istediğim o değil bu” deyip kendi
yolumu tutabileceğime, seçimler yapabileceğime, ittifaklar kurabileceğime?
Öfke, kızgınlık ve içerlemenin güç vermediğine,
tersine gücü emdiğine, seçeneklere, çözümlere körelttiğine? Kurtarmak şöyle
dursun, beni öfkemin, nefretimin nesnesine zincirlediğine?
*
İçinden yükselen olumsuz tepkileri bastırmadan,
uyuşturmadan, değiştirmeye, adabına uydurmaya çalışmadan, suçluluk ve utanca
kapılmadan, inkara sapmadan, bunlarla ortalığı dağıtmadan hissedip geçip
gitmeye bırakmak üzerine bir kitap okudum.
Ne çok ışık yandı kafamda.
Letting go, David
R. Hawkins
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder