Leo araç teknik muayenesinden kaldı. Arka frenler
arasındaki eşitsizlik yüzde 30 imiş. Kös kös çıktım. İki gün sonra sanayinin
yolunu tuttum.
Tanıdıktan tanıdığa, fren ustasının atölyesine sürdüm. Usta
ile çırağı -15-16 yaşında var yok, tatlı gülümsemeli, incecik bir oğlan-
lastikleri sökerken etrafa baktım.
Tabelalara. “Ford Konnek Orjinal Yedek Parçaları,” “Egzoz
emüsyon ölçümü” gibi bazıları tabelacıda yaptırılmış. Bazıları da isim
cisimlerini birlikte döküldükleri duvarlarına yazdırmış.
Derme çatma işliklere baktım.
Haşat arabalara. Hurda yığınlarına.
Usta, balataların sökülmesini çırağına bırakmıştı.
Başında yaşlı bir müşterinin çay içtiği döküntü masaya yöneldiğimi görünce ben
bir sandalye getireyim diye korkuluksuz, yüksek basamaklı merdivenden asma kata
koştu, eski bir sandalye indirdi, üzerine yine de bir gazete yaydı. “Buyurun!”
Duygulandım. Ardından demlediği ıhlamurdan ikram etti.
İşinin ehli olduğu izlenimi veriyor. Ve dürüst.
Buradaki işlerin on katına yapıldığı ışıltılı servisleri
düşündüm. Bilgisayarlı ölçüm cihazlarını, işlem standartlarını.
Sonra, bu servislerin zuhur etmesinden çok öncesinden
beri var olan ustalar ile çıraklarını. Onların ölüyü ayağa kaldıran
hünerlerini, buluşçuluklarını, yoktan var edişlerini. Daha adı bilinmezden önce
kendi bilinip uygulanan geri dönüşümü.
Bu yandaki ustalarla çırakların bilgisayarlı ölçüm
aletleri yerine deneyimle bilenmiş sezgilerini düşündüm. Kılavuz kitaplar
yerine hisleriyle hareket etmelerini. Uğraştıkları araçlar da alt ve en fazla
orta sınıf. Yani neden olmasın?
Yine de, böyle dışarıdan bakıldığında ne kadar kararlama,
körlemesine bir çalışma görünüyor. Olur
olur, idare eder ve sağlıklı olmaz
hükümleri arasında gidip gelen bir el yordamı.
Fren merkezi yağ kaçırmış, farkın nedeni yüzde doksan
buymuş. Çırak mobilete atladığı gibi parça almaya yollandı.
Kampana da bir tornadan geçti mi gayet iyi olur.
Peki.
Çırağın aklı içini hop ettiren kızda olabilir. Fren
dediğin gayet de narin görünümlü birçok parçadan oluşuyor. Usta, bir bakışta
bunların doğru toplanıp toplanmadığını seçebilir ama şu yay, dikkatin
dağılıverdiği bir an o kancanın ortasına değil de ucuna gelecek şekilde
yerleştirilse, cıvatalardan biri gevşek kalsa ne bileyim, ayağın pedala gittiği
saniye hayatın ve arabanda taşıdıkların ülkenin bire bir yansıması olan şu “olur
olur, idare eder” işleyişinin öğüttüklerine karışabilir.
Bir yanda steril muayene istasyonları, ışıltılı
servisler, eğilip bükülmeyen ölçütler, standartlar, diğerinde çok daha köklü,
yer etmiş yanımızın (ve bunun da bir parçası, nedeni ve sonucu olan ekonomik
durumun) uzantısı sanayi siteleri.
Oldu, dedi usta. Arabayı alıp fren ölçümünü yaptırdığım
atölyeye gittim.
“Değer vermedi” dediler. O da ne? “Siz ustaya böylece
söyleyin, o anlar.”
Bilgisayarlı ölçüm aleti kayda geçen bir fren faaliyeti
algılamamış.
Allah allah, dedi usta, Leo’nun direksiyonuna geçip “freni
alıştırmaya” çıktı. Döndü. Soğusun, bir daha baksınlar, dedi. Sonuç
değişmeyince atölyenin arkasından koca koca kamyon kampanaları getirdiler çırağıyla,
bagaja yüklediler.
“Arka tekerlere yük binerse fren basar. Muayeneden
geçsin, bunları alırız.”
Nasıl yani? Freni ağırlıkla çalıştıracaksak ağırlığı
çıkardığımızda ne olacak?!
“A bir şey olmaz, böyle gayet sağlam. Sadece biraz
alışması lazım. O vakte kadar bunlarla muayeneden geçersiniz. Muayenede çok
ince eliyorlar, o yüzden geçmek zor olabiliyor.”
İşte yine. Bir yanımda, tutturulmaya çalışılan, en azından
göstermelik bir nizam intizam, diğer yanımda onun etrafından dolanmaya,
kuraldan çok istisna yaratmaya bakan bir düzensizlik düzeni.
Cila ve altı.
Kisve ve aslı.
Bir ayak doğuda bir ayak batıda, makas açıldıkça
yırtılmaya doğru giden bir çift bacak misali ağırlığını nereye vereceğini bilemeyen
bir alaşım kültür. İşte onun şaşkın bir tüketicisi olarak bagajımdaki kamyon
kampanalarıyla yola çıktım. Takip kontrolüne girmeden araç muayene istasyonunun yanından geçip dağ yoluna
vurdum.
Fren alışsın biraz, sonra bakarız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder