Nasıl bizim oralar diye sordum.
Kimse kalmadı, durmadan da yağmur yağıyor, dedi Fatoş.
“Ama denizi göreceksin. Öyle güzel ki.. Vahşi. Dalgalar ta kabinlerin oralara
patlıyor. Plastik, tahta, çerçöp.. allak bullak plajlar suyun getirdikleriyle
dolu.”
Dolaşsan, dedim, kim bilir neler çıkar.
Belki fazla da dolaşmamak gerek dedi. “Geçende Mavikent
açıklarında bir ceset bulmuşlar. Silifke’ye indiğimde haberim oldu. Tanıdıklar
toplanmış, bilgisayarda bir şey seyredip gülüşüyordu. Çağırıp gösterdiler.
Bakakaldım. Adamı (Boğsak’tan gayet iyi bildiğim bir balıkçı çıktı, sık sık
gelir, marketten alışveriş yapardı) gördükleri yoktu, işin gırgırındaydılar.
İnternet’te ara, bulursun.”
Buldum.
Ufak balıkçı teknesi yüzen cesede yaklaşırken biri de
videosunu çekiyor –başlangıçta belki adli bir yanlış anlamaya kurban gitmemek için.
Ağzında sigara, cesede kanca atmaya çalışan genç balıkçı, sanal teşhir kuşağından. Alışık görünüyor. (Yine de o bıçkın tavırları arasında
hissedilen bir irkilme mi var, bana mı öyle geliyor?)
Bundan sonrası öznenin nesneleştiği bir oyun. Panayırda
hedefe halka atma gibi bir şey. Balıkçının ağzında sigara, suya cesedin yanı başına yuvarlanıvermesi belki o an değil ama kaydın başına toplanıp yeniden yeniden
seyredeceklere her seferinde başka çeşitlemelerin ekleneceği bol patırtılı kaç
kahvehane sohbetlik malzeme.
Seyredileni geride bırakan bir seyir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder