Birden bir eksiklik hissettim. Diş ağrısının, inşaat gürültüsünün, uzun sürmüş bir yasın kesildiğini fark etmek gibi. Güzel bir eksiklik!
Sağıma soluma baktım sevinçle, parmaklarımı saydım. Olması istenen her şey tamamdı. Olmaması yeğ bir taş düşürdüğümü anladım.
İçimdeki vırvırın sustuğunu. Nasıl olmuş, ne denk düşmüş yine, hiçbir fikrim yok ama susmuş o iç karartan isli ses. Dış alemin olduğu varsayılıp içselleştirilen, ruhumu ümüğünden yakaladığı gibi dünyaya (bundan onun anladığına, yakın-uzak çevresinin çizdiği bir robot resmine) alacalı bir göbek bağı gibi bağlayan ses. Ben-el ayırımı yapmadan kesen-biçen, yargılayan, bol bol senaryolar yazıp güya hakkında yazılan senaryolara tepki gösteren o iç makam.
Alem ne der paraziti.
Sesiyle birlikte dayattığı savunma da susunca kağıt üzerinde bildiğimi içimde bir kez daha anladım.
Alem ne der çekincesinin altında bunun aleme kendi dedikleriyle burun buruna gelme korkusu yattığını.
Kendisi için düşünülmesinden ödü koptuklarını haldır haldır kendisinin ürettiğini.
Salgısını ağı kendi etrafına kıskıvrak örmede kullanan bir tuhaf örümcek gibi çalıştığını.
Ah seni Truva atı! Dış alemin kendi kendini atamış elçisi. Gerisin geri surların dışını boyladığında içerisi ne huzurlu, sessiz, aydınlık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder