Hadi, dedim, şuraya bir uğrayayım. Şimdiye kadar güzelim döner merdiveni, sergilenenlerden daha çok ilgimi çekmiş Arter’e girdim. Avustralyalı hiperrealist heykeltıraş Patricia Piccinini’nin “Beni bağrına bas” sergisini görmeye.
Girişte, cömert vitrinde, sarmaş dolaş bir çift gibi algılanıveren cıvıl renkli iki motosiklet vardı. Gülümsedim. Bir iki ince dokunuş ve insanın olmadık şekilleri göz açıp kapayana dek olmadık başka şeylere benzetme, yorma özelliği ne iyi kullanılmış. Al sana iki motordan bir kadın, bir erkek, iki insan. Ve bir hal: Şefkat. Teslimiyet. Aşk.
İyi ya.
Fazla da bir şey beklemeden o bayıldığım mermer merdivenden yukarı çıktım.
Çalışmalara “dur ve bak!” dedirterek düşen gür, diri ışıkların dışında loş olan mekanın dibine gitti gözüm.
Gerçek boyutta yetişkin bir kadının geriye doğru irkilip kalmış balmumundan bedeniyle birlikte irkildim. Başına sıçramış kemirgeni o vakit gördüm. Yüzünü kapamış, pençe yerindeki yamuk insan elleriyle kafasını arkadan kavramış.
Haydi hayırlısı!
Bir loşluğu daha geçip sonraki sahneye yürüdüm. Küçük bir çocuk.. Yüzünde saf bir ilgiyle kolunu biraz uzaktan önündeki iskemleye yayılmış tuhaf bir mahlukun ağzına uzatmış; tüylü yaratığın ağzından parmak parmak sarkan ıslak dilimsi içine parmağının ucu dokunmakta.
Galiba kaşlarım da o zaman çatılmaya başladı. İlgim uyanmaya. Tema birden aydınlandı. Çeşitlemeleri bütün halinde yutarak devam ettim.
Yavrusunu biçim ayırt etmez ana sevgisiyle bağrına basmış hilkat garibi çıplak beden.
Oturduğu bankta başını kucağına aldığı bir başka tuhaf mahlukla sarmaş dolaş uyuyan oğlan.
Eski bir bebek arabasında tek başına, gözleri dört açık bir bebe-yaşlı.
Hayal gücünün burası için ürettiklerinin en irkilticisiyle yatağında kucak kucağa, mışıl mışıl uyuyan diğer bir çocuk..
Sahneden sahneye temayla birlikte kavrayışım da pekişti.
Görünümün ötesine geçen sevgi! Biçimden özgürleşmiş, özden öze akabilen sevgi. Girişteki sevimli motosiklet çiftinin sergilediğinden daha derin bir teslimiyet, yani güven içinde. (Uykudan öte kendini bırakış var mıdır?)
Gözün bir kenara çekilip hükmü gönle bırakmakla kalmadığı; bu hükmün ardından bir daha baktığında bu kez –neredeyse- gönül ile aynı şeyi gördüğü bir aşma hali.
Algılarım sıkı bir uyaranla bir güzel silkelenmiş, aklım -başıma değil, hayır- gönlüme gelmiş, aşık moto-çiftin önünde yine gülümsemeden edemeyerek çıktım:
“Sizin işiniz kolay, böyle cici bici şeyleri sevmek hoş ve o kadar! Hazır motorunuz ve tekerleriniz var, çıkın bir diğerlerine bakın. Gönül gözünden gözün perdesini kaldırmışlara. Sevginin hası belki de odur.”
https://picasaweb.google.com/sedatoksoy/BeniBagrNaBas?authkey=Gv1sRgCOCijrO6pq2u0gE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder