3 Haziran 2010 Perşembe

SUDAKİ YAĞ

Kaç zamandır bir imge zihnimi dürtüp duruyor.

Aklınız imgelerle çalışıyorsa dönüp bakıyorsunuz. Anlaşılan borda altında kalan kısmından bir mesaj var. Burası filmin sansürlenmemiş, kurgu sırasında kırpılmamış parçalarıyla doludur. Kurgusu ayrı bir mantıkla yürür. Anlattıkları da farklıdır haliyle; daha geniş bir açıdan bambaşka bağlantılar kurar.

Dolayısıyla yüzeye bir imge gönderdiğinde dikkate almaya değer. Dişinizdeki maydanozu, ensenizdeki lekeyi onunla görebilirsiniz. Kör noktanızda kalan herhangi bir şeyi. Hissedişinize ilişkin binbir nüansı tek bir resimde özetler. Bazen de gereksindiğiniz bir esin sunar. Deniz bitti! dediğiniz yerde düşürüverdiği ışıkla yeni bir deniz başlatır. Her zaman işe yarar.

Pekala. Kah belirli bir tavrın kah hayat akışının sıkça çağrıştırdığı bu imge neyin nesi şimdi?

Sudaki yağ.

Eski denizciler kudurdukça kuduran fırtınanın ortasında çalkalanan gemilerine soluk aldırmak için topladıkları yağı fıçılar içinde suya atarlarmış.

Gemi azıya almış sular yağ yayılır yayılmaz durulur, süt liman olurmuş.

İç-dış çalkantılara, dizgini elden çıkmış akışa ya da artık sizin olmayan bir tempoya kapılıp gidildiğinde durumun bir anda değişebileceğini anımsatan bu imge gerçekten de güzel.

Şu ya da bu nedenle nefesinizi kesen bir gidişi nasıl ötenizde bırakarak derinliklerdeki barışı yüzeye çıkaracağınızı hatırlatıyor.

Temponun değişebileceğini.

Sonuçta fırtına dediğimiz de takılıp kalınan bir tempo değil mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder