Yeni temizlikçiden şikayetlerini saydı döktü. İnatçıymış, bildiğinden şaşmıyormuş. (“Bakmasını söylediğim mutfak dolabının kilitli olduğunu tutturdu! Düşünebiliyor musun, her gün kullandığım dolap!”) Yatak takımlarını nasıl ayırması gerektiğini on kere söyledikten sonra örtüyü kaldırıp da nevresim, çarşaf, yastıkların her birinin ayrı telden çaldığını görünce sinirden uykusuz bir gece geçirmiş. Beni zaten dinlemediği için cansızlığını fark etmediği sempatim, telefon konuşmasının üzerinden bir süre geçtikten sonra neredeyse öfkeli bir antipatiye dönüştü. Kafamda canlanan sesini (“NASIL sinirlendim!”) yakasından tutup silkeledim. Tanrı aşkına! Tozu dumanı dağılmayan şu depremler zamanı derdin itaatsiz hizmetkarlar olsun!
Çok geçmedi, kafamı iki
yana sallayıp kendime geldim. Sanki tek bir gerçekliğe sıralı, şiddeti,
ciddiyeti, ağırbaşlılığı ile yerli yerinde verilecek tek bir tepkiyle
sınanıyoruz da. Bu kurgusal “doğru tepkiler” senaryosundan sapanı (kapıldığımız
suçluluk, kınanma, dışlanma korkusuyla kendimiz dahil) yerden yere çalmaya teşneyiz.
Oysa her birimizin kendince tarttığı, etkilendiği, yorumladığı bir olgu ve
dikkatimizle duygularımızın elverdiği tepkileri gösterişimiz söz konusu. Hayatı
aşırı basitleştirici kalıplara zorlayan içimizdeki kıt ufuklu “yerindelik
komiseri” neye ne kadar ve hangi süreyle tepki vermenin münasip görüneceğini
buyuradursun, her biri başka takımdan yatak örtülerinin uyku kaçırıcı sinir
bozukluğu depremlerin önüne geçebilir. Bunun ego yıkıcı tahribatı sahibi için
orda bir yerinkinden daha sarsıcı olabilir -e, olmuş da işte.
Sonuçta kafamıza yansıyanı
onun içindekiyle eleyip tepkilerimizi buna veriyoruz. Olan bu değilmiş, başka
türlü olabilirmiş gibi üzerine kınama polisliğiyle yürümenin anlamı ne?
*
Sohbet, Erdoğan’ın yine
kazanma ihtimaline döndüğünde karşımdaki, öfkeden kapkara kesilen suratıyla
bunca insanın haklı tepkisi, nefretiyle zor o iş derken aklımdan yine aynı şey
geçti. Son derece kırılgan durumdaki insanların etkiye çok açık zihinlerinin
doğru tellerini titreştirip “bir umut” satarsa neden olmasın? Gidip gidip
piyango bileti satın aldıran aynı mekanizma harekete geçerse? Sihirli değnek,
bir anda çözüm ihtiyacı zirvedeyken?
Jonathan Haidt’in “Emosyonel
köpeğin rasyonel kuyruğu” makalesini düşünüyorum. Sarsılmaz bir mantığa dayalı
olduğu varsayılan “aklın,” emosyonel dürtülerle belirlenen tepkilere, attığımız
adımlara, seçimlerimize bunları sonradan uygunluk mahkemesinden geçirmeye
yetecek bir kılıftan ibaret kalan bir merci oluşunu.