30 Kasım 2022 Çarşamba
24 Kasım 2022 Perşembe
YERÇEKİMİ YORGUNLUĞU
Kasım, aylardan hangisi olduğunu sonuna gelirken hatırladı, pastırma yazı sıcağını, güneşi, ışığı üzerinden sıyırıp attığı gibi soğuyup karardı. Sen bilirsin, dedim, burada kalıcı değilim zaten. Kuruçeşme ile Bebek arasıyla sınırladığım İstanbul uğrağını Emirgan’a doğru genişletip Sabancı Müzesindeki Hüseyin Çağlayan'ın Suflör sergisine uzandım. Yağmurlu bir ara gün; tenhaydı. Duvarlardaki az sayıda çalışmasına bakıp geniş ekranlı karanlık salona geçtim. Boş banklardan birine oturdum. Yerçekimi Yorgunluğu adlı koreografik eserin rastgele bir anından içine düştüm!
Beden-uzay-gerilim-birikim-çöküş
ve yeniden. On üç dansçı elastik, sekmeli, akışkan hareketlerle vurmalı,
elektronik ses efektleri, müzik parçaları ve onların kaydırılıp bozulmaları,
çakışımları eşliğinde dans ediyordu. Hüseyin Çağlayan’ın tasarımı giysi
parçaları (giysi yorumları?) yerçekimi
yorgunlarının bedenlerinde tutsaklığı, bala düşüp çıkamayan sinekliği, atılım
ve bir türlü özgürleşememeyi anlatırken
bedenin çevresiyle ilişkisine yeni bir gerilim katmanı ekliyordu.
Bütün bunları şimdi
yazarken söze döküyorum. Bir saat mi, daha mı uzun, büyülenmiş seyrederken içimden
ne düşünce geçti ne de laflar.
Hareket, sesler ve ışık
ile büründükleri kıyafet, bedenin yaşam (bir Budist buna Samsara diyebilirdi;
kırılamayan bir yaşam-ölüm döngüsü, mücadele) algısını dolaysız bir his olarak
kesintisiz iletiyor, ben de alıyordum.
8 Ocak’a kadar açık. Sizin
de ardına kadar açık olduğunuz bir vakit gidip bakın derim.
*
Müzenin bahçesinde olmak
başlı başına iyi geliyor.
19 Kasım 2022 Cumartesi
ANNECİĞİM BABACIĞIM
Acar oğlan ana babasının ardından asansöre daldı, onları izleyerek düğmeleri keşfetti ve başladı rastgele basmaya.
Baba ile anne kendilerince
uyardı:
Yapma babacığım!
Yapma anneciğim!
Veledin annelikle de
babalıkla da işi yoktu. Kendi olup aklına eseni estirmeye devam etti.
Düğmelere hızla, iştahla
basmaya.
18 Kasım 2022 Cuma
KELİME MÜZESİ
Nasıl olur dedim. Pek de ilginç bir şey canlandıramadım. Meğer kelimeleri müzeleştirmek hayli düş gücü ve dil ile görsel sanatları birleştirmeyi gerektiriyormuş.
Müze Ankara, Kale’de,
Anadolu Medeniyetleri’nin yanında, elden geçirilmiş eski bir yapıda. Üst ve
bodrum katının da açılmasını bekleyen dört katı var.
Yeni açıldığı ve okul
tatiline denk geldiği için epey kalabalıktı ama daha ilk vitrinlerden içine düşerken
bir kulağımdan diğerine yayılan gülümseme de esprileri yakaladıkça genişledi.
Eskisi yenisi, şu ya da bu
dilden alınmışı, artık pek kullanılmayanı ama bir parçasıyla dağarımızdaki
yerini koruyanı, unutulmaya yüz tutanı ile kelimeler düşündürücü, fark
ettirici, eğlendirici biçimlerde sergilenmiş. Doğrusu-yanlışı birlikte
gösterilerek epeycesinin yaygın hatalı kullanımı da sıra sıra göz önüne konmuş.
Müze dikkati dile ve
yapıtaşları sözcüklere çekerek işlevini keyifle yerine getiriyor.
*
Şubat sonuna kadar oralara
yolunuz düşerse Erimtan Müzesinde da Ara Güler’in Aphrodisias fotografları
sergisi var.
17 Kasım 2022 Perşembe
ANKARA GÜZÜ
Kasım ortasını da geçtik, Eylül yumuşaklığı devam ediyor. Renkleri, neredeyse sonbahar başları sıcaklığı.
Kulağım renklerde. Göğün
derin, tok, lekesiz mavisinden aşağı, ağaçların hâlâ bol yaprakları, uzanıp
giden beton çölüne can, renk veriyor. Işığı yanına, arkasına alan çınarlar,
türlü meyve ve süs ağacı gözümün önünde kahkahalar atıyor. Sürgit bir ışık-renk
dansı.
Ankara kanıma böyle
giriyor. Sonra hatırlattıkları, amcamlar, arkadaşlarım. Kolaylıkları, derken
içim ısınarak ışıyor.