1 Ekim 2022 Cumartesi

GÜZ SAKİNİ

Sonunda bu yazın da kalabalığı dalga dalga çekildi. Sıcak güneşle birlikte alçalarak keskinliğini kaybetti, tatlı tatlı ısıtmaya devam ediyor. Su yumuşacık.

Kalanlar emekli ve yaşlılar. Zaman da buna göre. Günler kısalırken o uzuyor, nabzı düşüyor, sakinleşiyor. Üzerine kurulduğun bir meditasyon minderi. Sükunet.

Plajda çığlıkların yerini ara ara sudakilerin sohbeti alıyor. İşitme kaybıyla yükselen davudi, sigaralı, cırlak seslerden siyaset, yemek tarifleri, denizin kıyıya taşıdığı site dedikoduları.

Çalışanlardan birinin aklına gelivermesiyle kahveden bazen arabesk yayılıyor. Konyalı’dan başkasına.. ya da kaynanaya hitaben yazılmış “Al kızını – koy çuvala- salla salla vur duvara” gibi şeyler. Kısık ses müziğin herhangi bir türünü rahatsız etmekten uzak, çeşni haline getirebiliyor ne ilginç! Verdi ile kaynana şarkısını kulağıma dokunuşunda neredeyse eşitleyen bir şey.

Rutinine sadık bir ben değilim. Hep aynı vakit aynı yerde aynı şeyi yapan aynı insanlar. Suları tokatlayan güçlü yüzücü. Dubaların ipine asılıp önce yüz, sonra sırtüstü bacak egzersizi eden. Yavaş ama güzel yüzen yaşlı kadın.



Tam da ay biterken elim Halk Kitabevinde Mehmet Rauf’un Eylül’üne gitti. Hiç duraksamadan aldım. Ne adı dışında yazarı bilirim ne romanını. Ama kitaplık perisine inancım hiç sarsılmadı. Elin bir çekime kapılmışsa kurcalamadan alacaksın, vardır bir bildirilen.



Gerçekten de koşulların bir araya gelişi onu hoş bir eşlikçi yapıyor. Eski İstanbul, Boğaziçi, birbirine dönüşen haz ve ıstırap ile bir aşk üçgeni. Normalde aman aman çekmeyecekken hoşlanarak okuyorum. İfadenin zamanı geçkinliği (eski modalığı) ustalığından bir şey götürmüyor.

Takvim Eylül’ü ile roman Eylül gelip geçiciliği, uçuculuğu birbirleriyle iç içe anlatırken o da yaz curcunası gibi olup bitecek bu mevsimi sindire sindire damağımda eritiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder