Eski bir yakını için “Zaten tam bir Robert Kolejli!” diye sözünü bitirdi.
“O ne demek?”
“Amerikan üstünlüğü terbiyesinden, bokunda
boncuk bulma eğitiminden nasibini almış. Önüne gelene burun kıvıran, tepeden
bakan.”
İrkildim. Robert Kolejli arkadaşlarımı düşündüm.
Benim tanıdıklarım öyle değil, dedim.
“Daha yakından bak” dedi.
Öyle yaptım ama gördüğüm en son Robert
Kolejliler oldu. İlki ise, ne tuhaf, sohbetlerimizden büyük zevk aldığım bu
arkadaşım, ardından (bir kez daha) kendim ve ayrıcalıklı kesimden sayılacağımız
şu ya da bu kolejden, özel okuldan yakın çevrem.
Belki aynı telden çaldığımızdan, arkadaşımın
yakınına yapıştırdığı yaftanın kendisi için ne kadar geçerli olduğunu hiç fark
etmemişim.
Bu, dikkatimin, ancak kendi içimdeki
alıcı-vericisini kapatıp kulağımı etrafıma verdiğimde bütün gerekçelerinden, haklı
kılıcılıktan soyunup dımdızlak kalan negatif bakışa eğildiği bir zamana denk geldi.
Kararan dış koşullar ne kadar sövüp saysak
yeridir, nereye baksak karanlık dedirtiyor, tamam ama birincisi, bu (gayet
incelikli, belirsiz, başka kisvelere bürünmüş ya da açıktan açığa aşağılayıcı
olsun) tepeden bakış bugün-burasıyla mı sınırlı? İkincisi, bu tavrın nelere yol
açtığının farkında mıyız? Nasıl bedeller ödeyip ödettiğimizin?
Soruların karşılığına ne yani, Polyannacılık mı
yapalım ya da vaziyet görmezden-duymazdan gelinecek gibi mi benzeri
indirgemeci, kapıyı açmadan kapayıcı cevaplar değil aradığım. Hayır. Çok
katmanlı bir algının ve dilin peşindeyim. Şu, ya öyle-ya böyle
indirgemeciliğinin ötesine geçebilir miyim?
Baktığım an negatifi mi görmek zorundayım? Buna
pozitifi seçmekten öte bir alternatif getirebilir miyim?
Hayata, insanlara bok atmadan, burun kıvırmadan
bakabilir miyim?
Alaycılığa, aşağılamaya, karalamaya sapmadan?
Böyle yaptığımda bana ne oluyor?
Yapmadığımda neleri nasıl görebilirim?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder