27 Ocak 2022 Perşembe

İĞNEYİ KENDİNE

Eski bir yakını için “Zaten tam bir Robert Kolejli!” diye sözünü bitirdi.

“O ne demek?”

“Amerikan üstünlüğü terbiyesinden, bokunda boncuk bulma eğitiminden nasibini almış. Önüne gelene burun kıvıran, tepeden bakan.”

İrkildim. Robert Kolejli arkadaşlarımı düşündüm. Benim tanıdıklarım öyle değil, dedim.

“Daha yakından bak” dedi.

Öyle yaptım ama gördüğüm en son Robert Kolejliler oldu. İlki ise, ne tuhaf, sohbetlerimizden büyük zevk aldığım bu arkadaşım, ardından (bir kez daha) kendim ve ayrıcalıklı kesimden sayılacağımız şu ya da bu kolejden, özel okuldan yakın çevrem.

Belki aynı telden çaldığımızdan, arkadaşımın yakınına yapıştırdığı yaftanın kendisi için ne kadar geçerli olduğunu hiç fark etmemişim.

Bu, dikkatimin, ancak kendi içimdeki alıcı-vericisini kapatıp kulağımı etrafıma verdiğimde bütün gerekçelerinden, haklı kılıcılıktan soyunup dımdızlak kalan negatif bakışa eğildiği bir zamana denk geldi.

Kararan dış koşullar ne kadar sövüp saysak yeridir, nereye baksak karanlık dedirtiyor, tamam ama birincisi, bu (gayet incelikli, belirsiz, başka kisvelere bürünmüş ya da açıktan açığa aşağılayıcı olsun) tepeden bakış bugün-burasıyla mı sınırlı? İkincisi, bu tavrın nelere yol açtığının farkında mıyız? Nasıl bedeller ödeyip ödettiğimizin?

Soruların karşılığına ne yani, Polyannacılık mı yapalım ya da vaziyet görmezden-duymazdan gelinecek gibi mi benzeri indirgemeci, kapıyı açmadan kapayıcı cevaplar değil aradığım. Hayır. Çok katmanlı bir algının ve dilin peşindeyim. Şu, ya öyle-ya böyle indirgemeciliğinin ötesine geçebilir miyim?

Baktığım an negatifi mi görmek zorundayım? Buna pozitifi seçmekten öte bir alternatif getirebilir miyim?

Hayata, insanlara bok atmadan, burun kıvırmadan bakabilir miyim?

Alaycılığa, aşağılamaya, karalamaya sapmadan?

Böyle yaptığımda bana ne oluyor?

Yapmadığımda neleri nasıl görebilirim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder