Bir haftadır elimden düşmüyordu.
Cazdan pop’a, türküden rap'e, doğaçlamaya,
dünyanın en iyi okullarında okumuşundan nota bilmeden müziğe kıl çadırında,
doğada ermişine, yakıtı da yolu da müzik olan coğrafyamızdan kadınlar.
Onlarla yatıp onlarla kalktım. Müziklerine
kulak kesildim, anlattıklarıyla heyecanlandım. Parasını şöyle böyle,
hayatlarının itici gücünü ise olduğu gibi müzikten kazanan insanlar.
Tarzların kalıplarına kapanıp kalmayan,
sınırları bulandırarak kendi bileşimlerini yaratan, seslerinin, içleri ve dışlarına aynalığın, akacakları
yatağın peşinde kadınlar. Derdi yöresel, kültürel bir devamlılık olanlar bile
bu yolla sanki her şeyden önce kendi dilini arıyor.
Ve ne güçlü kadınlar! Kadın ve
(şarkıcının ötesinde) müzisyen olmanın önüne geleneğinden küreseline, ailevisinden
parasalına, dizilen engeller üzerinden, etrafından atlayıp dolanarak yolum
bu! demiş, hiç geri durmamışlar.
Bunca farklı kişiliğin üç ortak noktası varsa
seslerini arayıp bulmanın yanında yollarına bu bağlılık ve iradeleri sanki.
Kiminde çelik, kiminde su gibi görünen, alabildiğine dışa dönük kadar
alabildiğine içe dönüğünü de yolda tutan o güç.
Gün olmuş, ağır mı ağır ekipmanlarını tek
başlarına sırtlayıp konserlerine çıkmışlar. Gün olmuş plak şirketlerinin,
müzik mekanlarının, menajerlerin kazığını yemişler. Yaka silkip besteciliğin,
aranjörlüğün, icracılığın yanı sıra kendi kendilerinin yapımcısı, organizatörü
olmuş, şirketlerini kurup albümlerini basmışlar.
Kadınlıkları artısı ve olanca eksisiyle bir
olgu, onunla da barışık görünüyorlar ama şu nitelik, bu sıfat, yafta ve
beklentilerden önce yaptıkları müzikle müzisyen görüyorlar kendilerini.
Kimine dile getirdikleri, kimine müziğiyle kendimi çok
yakın hissettim.
Deniz Koloğlu’nun ucu açık sorularına (Sumru
Ağıryürüyen’in özlemini çektiğini anlattığı bir içtenlikle) kulak kesilerek
dinlediği yanıtlar aldığı söyleşiler tele çıplak elle dokunmak gibi olmuş;
elektriği, canlandırıcılığı dosdoğru bana geçti.
Nefesim açıldı, titreşimim yükseldi.
*
Kitaptan:
“İnsanların çalarken veya kayıtta, aslında
birbirlerine gönül gözüyle bakmadıklarını, birbirlerini can kulağıyla
dinlemediklerini görüp de bundan acı çektiğim bir zamanda Pauline Oliveros’la
karşılaştım. Deep Listening Institute’u (Derin Dinleme Enstitüsü) kuran
müzisyen. (…) Oliveros’un söylediği önemli bir şey var, bu özgür doğaçlamanın
da ruhunda olan bir şey: ‘Dinlemek. Doğayı ve çevredeki sesleri, her şeyi müzik
gibi dinlemek.’ Dinlediğin şeyler arasında hiyerarşi kurma ihtiyacını yok etmek
bir taraftan da siyasi bir tavır. Sadece dinlemek. İki tür dinlemeden
bahsediyor Oliveros. Genel dinleme ve odaklanmış dinleme. Ama bunların içinde o
çevredeki tüm sesleri dinlemek kadar içindeki sesleri de dinlemek var;
düşüncelerinin de, anılarının da değerini teslim ederek dinlemek; bir eseri
dinliyormuş gibi dinlemek. Saygıyla, şefkatle, anlama isteğiyle dinlemek
önemli.” Sumru Ağıryürüyen
*
“Doğaçlama yaptığında o anda orada içinden
gelen sesleri, tınıları, melodileri dışarı aktarıyorsun. Üzerinde çalışmak ve o
an bir şeyler üretmek zorundayım. E nota yoksa nereye gidip nerede duracağım
yazmıyorsa o zaman elimdeki tek şey içgüdülerim, bilinçaltım, tenimin ardındaki
oluyor. Bedenimin bütün parçaları, iç ve dış dünyam, tenimin üstündekiler ve
altındakiler, işte benim notalarım onlar. Mesela bazen vücut, el dokularını
kullanırım. Çünkü orada her parçan bir enstrüman haline geliyor. (…) Ses
çıkarmak her şeyden önce bir ifade etme biçimi. Bu güzel bir melodinin
haricinde bir konuşma, bağırma, ağlama ya da tuhaf, tanımlanamaz bir ses de
olabilir. Ses bir araçtır ama sadece güzel şeyler söylemek için değil. O kadar
renkli ki! Aslında nasıl çirkin insan yoksa, çirkin tını da yoktur.” Saadet
Türköz
*
“Müzik, benim için organize olmak zorunda olan
bir şey değil. Her şeyi müzik olarak algılıyorum çünkü sesler ve tınılarla
direkt ilişki içindeyim. Küçüklüğümde de öyleydi. Her şeyi dinlerdim, kuş sesi,
köpek sesi… Taklit etmeye, kafamda ritmik yapılarını bulmaya çalışırdım.
Etrafta duyduğum her sesi anlamlandırmaya çalışmak benim için müziği ifade eden
bir şeydi. Ama sonra onları bir araya getirip bir oyun olarak kendi kendime
düzenleyebileceğimi algıladığımda bir çeşit doğaçlamaya da başlamış oldum.
Dolayısıyla müzik benim için tınısal bir şey. Hâlâ müziği dinlerken
birlikteliklerden çok tınılara odaklı bir dinleme şeklim var.” Selen Gülün
*
Müzikle Yaşayan Kadınlar,
Söyleşiler - Hazırlayan Deniz Koloğlu
Kara Plak, İstanbul, 2019
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder