İnsan yaşadıkça çetrefil hallerle baş etme, en azından
bunları ele alma dağarı çeşitleniyor.
Bir yandan şu tadilat, yeniden düzenlenen hayatımda bu
seçim der, yollara koyulurken başka bir yandan da kendimi seyrediyorum. Sanki
bir gün de ayaklarımı uzatıp karşı duvara boş boş bakacak olsam, pedal basmayı
bırakan bir bisikletçi gibi devrilivereceğim.
Her neyse, hayatımın dümenine yeniden geçerken şevkle
giriştiğim iş, eleme. Ayıklama. Dolaplar, kıyı bucaktan başlayıp (38 beden
giysiler ne kadar yer tutmuş yıllardır) dalga dalga yayılma.
Eşya, bağlandığı anlamlar, hatıralar ile can bulup dört
eliyle eteklerime, boğazıma asılmamalı. Eşya eşyadan ibaret kalmalı. Soru o
vakit basit: Bu nesneye ihtiyacım var mı? Hayırsa uğurlar olsun. Bir Japon’un
minimalist yaşam kitabından edindiğim yöntem: Bir şeyi ille tutacaksam bu
imgesi olabilir pekala. Fotografını çeker, dijital arşivime eklerim. Arada açıp
bakar, vereni, verdiği günü, onunla ilişkimizi yad eder, günüme geri dönerim.
Böylesi toz da toplamıyor. (Aynını pdf dosyalar halinde taradığı mektuplar vb
için de öneriyordu.)
Tablette okumaya geçeli birkaç taneyle sınırlı kalabilmiş
kitap rafları ile müzik albümlerini henüz ele almadım. Bakterilerin hızında
çoğalan züccaciye ile mutfak dolaplarını da. Ivır zıvır kutuları da iştahla el
atmamı bekliyor. Ama daha şimdiden küçük evden sekiz büyük torba çıktı gitti.
Demin kartvizit kutusunu taradım. Saçlarımı ak düşmezden
önce kesmiş kuaförler, yerlerini kim bilir nelerin aldığı lokanta, kahveler, dikkatimi
çekmiş dükkanlar, çalıştığım yerlerden eski kartvizitlerim, alternatif tedavi
sunanlar, bir vakitler pek merak saldığım şaibeli “spiritüel” servis verenler,
gitmeyeli on yıldan fazla olmuş doktorlar, iki önceki arabamı tamir eden
kaportacılar, lastikçiler. İsmini hatırladığım hatırlamadığım birçok kişi..
Kendi hayatına aşina bir yabancılaşmanın ardından bakmak istiyorsan sakladığın
kartvizitlere bak.
Yer aç, diyorum, aslında hiçbir şey denmese de bu yolda
artan bir istekle gittikçe giden kendime. Anlamını, senin için taşıdığı
canlılığı yitirmiş her şeyi hayatının kapısı önüne bırak.
Senin ihtiyacın bol alan, değişimin, yaşamın olanca
beklenmedikliklerle fır dolanacağı boşluk. (Sözüm ona boşluk. Boşluğun öylesi aslında hayatın özüyle dopdolu.)
Eşyanın,
varlık nedenini yitirmiş şeylerin koltuk değnekliği sana destek değil köstek.
Hiç unutma ve elemeye, ayıklamaya, yalınlaştırmaya devam et.
Bunlarla uğraşırken de bırak yas ve iyileşme süreci dipten
dibe işlesin, aklını araya sokmadan kendi eleme, ayıklama işini yapsın.
*
Gözde feylezoflarımdan Leunig'den
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder