Bir hafta oldu.
Allak bullak, alacalı bulacalı bir hafta.
Acı, sevgi, boşluk, düşüş ve yükseliş.. hayatın, ölümün insana hissettirdiği ne varsa bir koca kazana atılmış da altının ateşi güzelliklerle, saflıkla yakılmış, sevgiyle körüklenir gibi.
Ne güzel bir iz bırakmışın sen. Uzaktan yakından tanıyanına, şöyle ya da böyle dokunduğun herkese derinden dokundu gidişin. Ailen, yeğenlerin, eş-dost ve benim kardeş dengi dostlarım kadar tanışlarının da yüreğinden dökülenleri duymalıydın.
Köyünde toprağa verilme isteğinle aileyi nasıl bir araya getirdiğini görmeliydin. Ta nerelerden kimler uçtu geldi. Ağladık güldük, yedik içtik, gönülleri bir ettik.
Yağmur yağdı da yağdı. Ama perdeyi tam vaktinde araladı da bir aydınlık tören ettik sana.
Bizim ailede mezar ziyareti adeti yoktur ama hayatta etmediğim kadar ziyaret ettim.
İsli (çünkü çok esmermiş) Hüseyin’in yerini bağışladığı köy mezarlığı bana oldum olası huzur verir. Okaliptusları, söğüdü, çamı, baharda bin bir kır çiçeği, güzelim mor irisleri ile coşkun doğa ölümün huzuruyla birleşir, ölümü doğallaştırır, dost kılar. İçim pırpır ederken bir yandan derin bir huzur duyarım.
Seni orada ziyaret hiç öyle “mezar ziyareti” olmadı. Artık bağırmaya gerek olmayan bir hasbıhaldir başladı. Ağır duyan kulağını geldiği toprağa salıp gönülden kurulana geçtim.
Seninle nerelerden geldik babam, darlı genişli ne geçitlerden geçtik. Dünyada olan dünyada kalsın. Sevgi ise kalburun en üstünde.
Şu güzelim yaşam için minnetle, şimdilik hoşça kal.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder