Telefonun karşı tarafındaki acilen gerekli belgeleri
sıraladı. Faksım olmadığını, biraz zaman alacağını söylediğimde duraksadı.
Kapadığımda köşeye kısıldığımı hissettim.
Buraya kadarmış! İnsanlar arasında kalacaksam iletişimin
temeli haline gelen şeyden daha fazla uzak duramam.
Akşamüzeri gidip akıllı bir telefon aldım. Aklımın
taşeronluğunu yaptıkça kulağı geçecek bir boynuz.
İşaretparmağım ile başparmağım arasını geren bir genişlik
(pervasızlık) ile avucuma çöktü. Fotograf bakmam için elime verildiği zamanlar
dışında dokunmuşluğum yok, kararan ekranıyla ters tuttuğumu fark ettikçe kıkır
kıkır güldüm. “Ahizeyi muzdan ayırt etmeyi öğrenen bir maymun gibi.”
Bir maymun gibi de öğrenmeye koyuldum. Sına-yanıl, düş
kalk, her seferinde bir marifet edin.
Güncelleme çılgınlığından geri durarak esirgediğim
bilişsel –görece- bağımsızlığımın beni oyalanma uyuşturucusundan uzak tutmasını
umarak keşfe giriştim.
Bir kere şu navigasyon işi başlı başına kolaylık.
(Yapacağım uzun yollarda “konum gönderme” gibi olanakları da cabası.)
Ertesi gün yağan karda uzun bir yürüyüşe çıktım.
Kamerasına baktım, olmayan beklentimin şaşırtıcı ölçüde üstünde olduğunu
gördüm.
Aynam ve tanığım olacak madem, bir de selfi çektim.
Avucuma hâlâ fazla geniş gelen yayvan aklıyla bir işlev
de dün sundu. Yüzlerce fotografla dünya kadar yer tutan albümleri
dijitalleştirdikten sonra yok etmeyi düşünürken karşıma bir albüm tarama uygulaması
çıktı (Photomyne). Koca bir albüm şimdiden işaretparmağımla başparmağım
arasında. Dünya bunlar ve iki kulağım arasına yoğunlaşıp sığışırken telefonun
haddini de belirledim.
Whatsapp, evet, kaçınılmaz. Ama kronik gevezeliklere
hayır.
Instagram, peki, fotograf merakına iyi gelebilir. Hoş bir
görsel panayır.
Posta kutum, haliyle.
Sosyal medya, hayır!
Oyunlar, hayır!
Düz tutmayı öğrendiğim siyah ekrana baktım. Bir Samsung
Galaxy. Seri harfinden yola çıkarak “Senin adın Juno olsun!” dedim. Juno, Juno,
Juno! diye fısıldadım kulak-göz yüzeye.
Juno. Zeus/Jüpiter’in, bir bakmışın müşfik, bir bakmışın
çaçaron, anaç ve cani, esirgeyen ve dünyaları dar eden, cilveli ve cadaloz,
bıkılsa da terk edilemeyen, bir bin kaçamağın ardından hep ona dönülen karısı.
Hosgeldin! :-)
YanıtlaSil