(Yazmışım
işte. Zaman Kavanozu’ndan)
*
Bir
sabah uyandığınızda kendinizi tanıyamıyorsunuz. Kendim demeye alışık
olduğunuz kişi gitmiş, yerine de herhangi bir şey bırakmamış. Sokak kapınızı
açıp bambaşka bir mahalleye adım atmak gibi bir duygu bu.
Öyle
birdenbire ne olmuş ki?.
Kitaplığınızdaki
ağır bir cildin gümbürtüyle yere düşmesi ne kadar birdenbire ise bu da o kadar
aslında. Farkına varılan-varılamayan bir dizi mikro hareketin uç noktasında
ortaya afallatan bir değişim çıkmış.
Ne
olmuşsa olmuş.. Size hiç tanıdık gelmeyen bu kişinin üzerine giyecek bir şeyler
geçirip karnını doyurduktan sonra gündelik yaşama çıkarıyorsunuz. Algıları,
tepkileri, tepkisizliği ne kadar farklı. Asgari bir eğitim verildikten sonra
buraya salınmış (“Gerisini yerinde öğrenirsin artık!”) bir uzaylı gibi.
Çevreyle arasında ilişki, ilintiden eser yok. Duygusal hiçbir bağlantı, cevap.
Kloru bir türlü uçamayan bir bardak musluk suyu kadar düz, kesif, beyaz. Arada,
siz onun zeka seviyesine ilişkin sorular sormaya başlamışken kendinize, şaşırtıcı
keskinlikte mizahi cevaplar da veriyor etrafına ama çoğunlukla nüanslı algısını
yitirmiş bir dil kadar ağır, paslı.
*
* *
Tanıdık
olanın, nirengi noktalarının kayıp gittiği böyle ruhsal soğuk algınlıkları,
yaşanırken kolay olmayabiliyor. Bir anda renklerden yeşili, seslerden r'yi
algılamaz olduğunuzu hayal edin. Bu da çok farklı değil işte. Deneyimin size en
iyi olasılıkla tek bir şeyi, paniğe kapılmamayı öğretebildiği kaygan bir zemin.
Aşina
olana döndüğünüzde ise benlik algınızın biraz daha genişlediğini
hissediyorsunuz.
Radyo
ve çaldığı istasyonlar mecazı bir kez daha canlanıyor.
Alışık
olduğunuz, “ciğerini okuduğunuz”, tanıdıklığın rahatına kendinizi
kaptırdığınız, siz olduğunu varsaydığınız hal, radyonun berrak bir şekilde
yakaladığı istasyonlardan birinden ibaret. “Siz” bu olsaydınız, yayın
kesildiğinde, ruhsal soğuk algınlığına kapıldığınızda artık olmamanız
gerekirdi. Bir sabah uyanıp da “kendinizi” bulamamak diye bir şey de olamazdı o
zaman, öyle değil mi?
Alışkanlık,
kolaylık, vb. adına yaptığım bu özdeşleşme, kendimi bildiğimden, tanıdığımdan
ibaret sanmak pek doğru değil demek.
Ben,
gürül gürül ya da biraz parazitli aldığı veya hiç alamadığı istasyonlardan
duruma göre değişen biri değil, radyonun ta kendisiyim o halde?.
Bu
da demek ki ibrenin iki istasyon arasındaki boşluğa düşmesinde korkulacak bir
yan yok. Üst solunum yollarının başına gelen, pekala ruhun da başına
gelebiliyor..
*
Derin
bir kedere eklenen fiziksel bir soğuk algınlığı sırasında hatırladım. Nursuz
kış göğü altında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder