Apartman tadilatının üçüncü haftası.
Yıkıcılar işlerini bitirdi. Sıra moloz atıcılarla
yapıcılarda.
İrili ufaklı, suratsız, gülümser sekiz on adam adımları
birbirine dolanmadan gidip geliyor, pencerelerin önünde, iskelenin tepesinde
belirip kayboluyor.
Adımlarının değil ama seslerinin birbirine dolanmasıyla (Philip
Glass’ın elimdeki otobiyografisiyle iyice sivrilen kulağımda) ortaya ilginç
yapıların çıkıp çıkıp birbirlerinin yerini aldığını fark ettiğim an işimi
bırakıp cümbüşü kendiliğinden oluşan bir ses enstalasyonu olarak dinledim.
Bir yanda haşır haşır kürelenen molozların beşinci kattan
aşağıdaki kamyona sarkıtılan sert plastik boru boyu yuvarlanırken çıkardığı
uzadıkça derinleşen homurtu (yeraltından
sesler). Diğer yanda çeşitli uzaklıklardan yükselen çekiç-matkap takırtı,
vınlamaları, boruya kürelenecek iri parçalara girişen balyozların duvarları
titretip zemini yerinden oynatırken dağınık başlayıp uyumlanan atışmaları
(gürültü bile kendiliğinden ahenge yöneliyor). Aşağılardan gelen çimento karma sesleri.
Derken badana kazıyıcıların çeşitli peslik-tizlikte uzun şeritler halinde
çıkardığı hışırtılar, açılıp kapanan alet kutularında çarpışan metal parçaların
şıngırtısı.. Kesintili kesintisiz, baskın veya kenarda sesler sesler.
Hareketin kendiliğinden oluşturduğu, mesafe, aralık ve
malzemenin derinlik, berraklık, boğukluk verdiği akışlar.
Bu zemine serpilen insan sesleri. Yanık bir türkü,
gülüşmeler, arada bir ıslık, bağırışlar, kaslar kadar güçlü hançerelerden
yükselen seslenmeler. Türkçe, Kürtçe, şive şive konuşma.
Hiç beklenmedik bir anda kırk deliğin hizalanmasıyla gelen
kısacık sessizlik.
Hepsini kuşatarak toz toprak ve hummalı faaliyet üzerinde
yükselen dingin, ışıl ışıl bahar göğü.
Algımda bir kez daha kaosun ahengi.