Batı koyuna giderken böyle bikinili halimin azınlıktan da
çıkıp istisnai olmaya başladığını düşünüyordum.
Aykırılığına az kalmış bir başkalık.
Denizin birkaç yüz metre boyu sığ kaldığı bu koy, küçük
çocuklular dışında site sakinlerinden oldum olası pek rağbet görmez. Şimdi
artık tümüyle dışarıdan gelenlere bırakıldı.
10-15 yıl önce kapalılar, fiili bir durum yaratarak
kendilerine ayırdıkları ufak Korsan koyu dışında görünmez, oraya da kendileri
dışında kimseyi almazlardı. Zamanla Korsan koyunu ellerinde tutmaya devam
ederlerken diğer iki koyda haşemalılar artarak görünür oldu.
Site sakinlerinin kullandığı Doğu koyunda henüz değil ama
oradan bir iki yüz metre ötedeki bu koyda artık neredeyse yalnızca onlar var.
Paletlerimi ayağıma geçirirken göz göze geldiğim 3-4
yaşlarındaki kız çocuğu, suda birlikte oyalandıkları haşemalı annesine dönüp beni
işaret ederek “Bu erkek mi?” diye sordu.
Böyle cıbıldak dolandığıma göre.
*
Dün çam çadıra gittiğimde kolu kırık plastik koltuk orada
değildi. Biraz ötede, bir ağacın altına atılmış bulup geri getirdim.
Bu sabah gittiğimde yerinde ama parça parça edilmişti. Hiç
akla gelmeyecek, benimle ilgisiz bir şey de olabilir tabii ama her sabah orada
bu koltuğa oturup flüt çaldığıma göre –en yakındaki evden yüz metre kadar uzak
olsam da- varlığımdan rahatsız olan birilerine daha kolay bağlanıyor sanki. Gidip
düz bir kaya buldum, güneşin altında oturup çalıştım.
Pır pır yürekli annem olsa oradan uzak durmamı söylerdi.
Babam ise “Seni protesto gibi görünüyor” dedi. “Şu plastik taburelerden al,
hafif oluyor onlar, sabahları rahatça götürürsün.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder