Sırtımı Kanyon’a verip önündeki meydanda bir banka
oturdum. Kapalı göğün altında, sürati kesilen lav akıntısına benzer kızgın
akşam trafiğini seyre daldım.
Canhıraş bir ambulans, kendine yer açmaya çalışarak
daldığı kördüğümde uzunca bir süre önümde takılı kaldı. Otobüsler, minibüsler,
araçların arasından zikzaklar çizerek sıyrılan, sıyrılamadığı yerde kaldırımdan
geriye ne kalmışsa orada kendi zikzaklarıyla ilerlemeye bakan yaya kalabalığına
dalan mobiletler, motosikletler. Kalın uğultu tabakasına tiz çizikler atan
kornalar, sirenler.
Fazlasıyla tanıdık bu karmaşaya fazlasıyla tanıdık
tepkiyi verebilir ve ya bunalır ya da onu yok bilmeye çalışırdım.
Onun yerine iyice yaklaştım.
Elinde beyaz torbası, yeşil montlu genci görüş alanımdan
çıkana kadar takip ettim. Kendime varlığını hatırlattığım tasaları, umutları,
sorunları, sevinçleriyle uğultunun yüzsüz bir parçası olmaktan hızlı adımlarla
çıktı. Gitti. Aynını kulaklıklarıyla otobüste dikilen, alnını cama dayayıp
dalmış gitmiş, elindeki telsize talimatlar yağdırarak koşar adım yürüyen vs
birkaç kişiyle daha, onların insanlıklarını, tekilliklerini alabildiğine
hissederek yaptım.
Her birinin birer mecrası, çerçevesi, bağlamı olan bu
hayatların, kesişip bir araya gelişleri üzerine kesif bir duman gibi yükselen
anonim kargaşayı geriye, çıktığı yere doğru izlemek, başın döndüğünde tek bir
noktaya odaklanmanın etkisini yarattı.
Sakinleştim.
Kalkıp içeri, Prenses Grace filmine girdim. Artistin
sarayda sudan çıkmış balık halli yaşamını ilkten anlam veremediğim yoğun bir
ilgiyle seyretmeye koyuldum.
Rahip dostuyla konuşması hah, işte bu dedirtti. Aşağı
yukarı şöyle bir dialogdu:
Grace –Kendim olamadığım bir yerde daha ne kadar
kalabilirim, bilmiyorum.
Rahip –Kendin dediğin kim ki? Sen kendini bir film
artisti olarak tanımladın. Hollywood’u ile o fasıl geride kaldı. Önündeyse
hayatının rolü var; buraya uyum sağlamak, kendini, aileni dağılıp gitmekten
kurtarmak.
Rahip buna Monako tahtını da ekledi ama benim dikkatim
klişeler ile filmin vasat anlatımında değil, parmak bastığındaydı.
Grace bunun üzerine silkelendi. Savruluşu sona erdi.
İşlevini yitiren eskisi yerine kendine anlatacağı, anlam ve yön sunan yeni bir
hikaye bulacaktı. Aldı, hayatına bu bağlamın merceğinden baktı.
Gerçekte öyle mi oldu, bilmem. Bu bir film. Ama anlattığı
bir vakıa.
Bağlam ve onu oturttuğumuz öyküleştirme her şey.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder