Şöyle bir hesapla 20 yaşında.
Bir ameliyatı izleyen narkoz sersemliği sırasında öldü
sanılıp atıldığı çöp bidonundan çıkarılalı 6-7 yıl olmuştur. Hayatın ikinci kez
bahşedildiği bu dönemde ileri yaşın külfetini insan yerine bir kedi bedeninde
sergiliyor.
Bir zamanlar adamakıllı gösterişli olan kürkü, havı orası
burasından dökülmüş, rengi atmış sefil bir posta dönmüş, adımlarını
hesaplayarak bahçeyi geçip verandaya geliyor. Teki zamanında bir kavgaya kurban
gidip güdük kalan kulakları bir kedi için çok ağır işitiyor. Miyavladığı, hafif
bir gıcırtı halinde çıkan sesinden ziyade öylece açıp oynattığı ağzından
anlaşılıyor. Verdiklerimizi şöyle bir koklayıp su kabına yöneliyor.
Sonra, her hareketini ölçe biçe, en az ıstıraplı olacak
konumda hemen önümüze, taşlara uzanıyor. Bütün istediğim biraz insan varlığı
der gibi.
Yatışını, patilerinden birinin duruşunu değiştirmesi hep
ağır ağır.
Türünün ortalamasını misliyle aşmış ömründe kediyle
özdeşleşen çeviklikten insani bir düşkünlüğe geçeli çok oluyor.
Gözüm onu kıvrıldığı yerden iki adım ötede oturan 93
yaşındaki babamla birlikte çerçeveliyor. Bu resimde kedi ile insan bedeni
arasındaki fark silinirken bedenlerin hareketliliğine çöken ağırlık öne
çıkıyor. O ağır, seyri bile bezdirici çaba. Doğumdan ölüme canlılığın
görünüşteki farkların ötesinde bir olan seyri. Puslanan hayatiyetin çentik
çentik düşüşü.
Bir yandan yaşam, parlayıvereceği, kısa da olsa
fışkıracağı aralık arıyor.
Geçen yıla kadar Kınalı, uyuklamasının ortasında bir anda
silkiniyor, kolay görünen bir av peşinden şimşek gibi bir hamlede incir ağacına
tırmanıyordu.
Bazen denizden gözleri ışıldayarak gelen babam gibi: “Bugün
iki saate yakın kaldım!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder