25 Nisan 2012 Çarşamba

KELİMELERDEN SIYRILDIĞINDA

Bulutlar hızla akıp gider, güneşi değişen kalınlıklarıyla bir örter bir çekilirken gözlerim yerde, dalmış gitmiştim.

Hiçbir sinyalin yükselmediği koyu derinliklerden dikkatimi bir çentik yukarı, dilin hala araya girmediği farkındalık alanına çeken gölgeler oldu.

Kah silinmenin eşiğine gelecek kadar belirsizleşiyor kah keskinleşiyor, bir koyulup bir açılıyorlardı. Tango ile vals arasında gidip gidip gelen bir ışık-gölge dansı..

Yatağının üzerine asılan oyuncakları izleyen bir bebeğinki kadar dolaysız bir algılamayla baktım. Ama tabii onun kadar uzun zaman değil (ne yazık!).

Dilsiz yaşantının sarıp sarmalayan yoğunluğu, kelimelerin, düşüncenin geveze bir refleks halinde geri dönüşüyle kesintiye uğradı.

İnsanın ruhu da böyle dedim gülümseyerek; kararıp açılmasında nice nüans var.

Ve ne daracık bir kısmını ne kadar kabaca karşılıyor laflar.

Bu kadarını yaparken insanı yaşadığından nasıl da uzaklaştırıyor, yabancılaştırıyorlar!

Kalkıp içeri girdim. Bu yazıyı yazdım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder