İki arkadaşımın yeni atölyelerinden söz ettiğimde kardeşim, “E, seninki de balkonun” dedi.
Çok hoşuma gitti, çünkü öyle.
Boy boy birkaç meyve ağacı, bir kenarda palmiyeler, diğerinde başını alıp gitmiş devasa manolya ile dolup taşan ufakça bir üçgen alanın üzerine asılmış o küçücük balkonda verdiğim molalarda aklıma neler neler düşüyor.
Karşılıklar, tıkanıp kaldığım düğümlere çözümler, şu olay bu olguya yeni bir ışık.
Gözlerim, kulaklarımın da açılıverdiği oluyor. Algılarımın.
Düşünce, duygu, algı.. Kim bilir kaç kez, çıkarken boş olan çıkınım doluvermiş, yüzümde turuncu, geniş bir gülümsemeyle girmişimdir evden içeri.
Kış, yaz, sıcak, soğuk, lodos ya da poyraz. Hava sertleşip yumuşar, renkler yelpazenin bir ucuyla diğeri arasında gider gelir, zaman fıldır fıldır dönerken çömlekçinin çarkındaki yaş topak gibi belki de en çok burada biçimleniyorum.
Benim de bir atölyem varmış, evet.
Bir şeyler yontmaktan ziyade, meydan bir kez ona bırakıldığında umulmadık açılar, ışıklar, yollar, renkler sunan derinliklerdeki o hal ile yontulduğum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder