Üst üste karşılaştığımda aynalaşarak bana kendimdeki karşılığını da gösteren bir tutum.
Karşılanmamış insani gereksinimlerin –ilgi, sevgi, şefkat, korunma- damakta bıraktığı, kaldıkça buruktan acımtırağa, oradan da tabii öfkeye dönen tat.
Tek yönlü bir hassaslaşmaya kapılıp gitmek.
Hayattan alamadığı ne varsa başkalarına borç yazmak.
Borcunu unutup alacağının peşine düşmek.
Ver bana!
Ya ben mi? Sana mı?
Kimsin ki sen?
Defterimde adın sadece borçlu hanesinde geçiyor. Şiştikçe şişmiş KENDİ içimden sana yer kalmamış. Senin de insani gereksinimlerin, benimkiler gibi beklentilerin olduğunu, tıpkı benim gibi incinip elin böğründe kalabileceğini.. geçtim bunlardan, hepsinden önce benim kadar varlık hakkı olan AYRI bir tanrı kulu, yani kendimden bağımsız algılanmaya değer olduğunu gördüğüm yok.
Varsa yoksa ben. O bile değil, tahsil edilmemiş hayat alacağım.
İçe dönük yüzümü depremölçer kadar hassaslaştırırken dışa bakanı kereste duyarsızlığına getiren bir tuhaf muhasebe.
*
Kaldır at o defteri.
Bununla kuruş alamazsın. Hadi ordan der, arkalarını dönerler bir süre sonra.
Borçlu hanesine tek bir isim yaz; kendininkini.
Alacağını sal gitsin, vereceğine bak. Çevirebileceğin tek musluk bu olduğundan değil sırf. Bu senin bağımsızlık ilanın olacağından. Kendinden beklemen gerekenleri başkasından beklemek bağımlılığın en iflah olmazı çünkü.
Bağımsızlık ilanı, bağsızlık ilanı değil. Öbür türlü, ilişkilerin olsa olsa iltihaplı cilde atılan dikiş kadar tutacakken diri durup beklentilerini tahsil edilmemiş alacaklar gibi algılamaz olduğunda bağlarına da kan yürüyecek, can gelecek, pekişecekler. İçin için küsüp uzaklaşırken uzaklaştırdıkların bakacak/hissedecekler ki kendine de onlara da güzelce bir alan açıyor, içini farklarında olmakla dolduruyorsun, vereceklerini alacağın olarak değil, gönülden verecekler. Artık ne koparsa. Ama asıl kaynağın onların vereceği olmayacağı için elle gelen düğün bayram hoşluğuyla alacaksın.
Sen sağ o zaman, ben selamet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder