8 Şubat 2011 Salı

İLK İŞ

Doktor şık paltosu, iş yüzüyle içeri girdi. Çok geçmedi, hemşire ultrason odasına geçmemi söyledi. İndirilmiş jaluziler, kısılan ışıklarla açığa vurduklarından çok gözden sakladıkları kalabalık eden bir sepya fotograf benzeri odada dar yüksek muayene yatağına uzandım. (Bunlara sedye-yatak karışımı “sedya” demeli.)

Ellerimi başımın altında kavuşturdum, uzandığım, baharda güneşli bir çayırmış gibi hayallere daldım.

Hekim enerjik adımlarla geldi. Cevabını ilginç bulmayacağı tonundan belli hızlı bir Nasılsınız deyip ekranı açtı. Plastik ketçap şişesi gibi bir kaptan üzerime kayganlaştırıcı sıkmaya başladı. Güldüm:

“Sabahları işbaşı yaptığınızda şu gördüğünüze de bakın! Yarım kapaklı pembe bir dosya açmak yerine mesela..”

Yıllardır nasılsınız ve teşekkür ederim’den başka şey konuşmadığımız doktorla (ultrason sırasında konuşulmayacağını sanıyordum) hoş bir sohbet de öyle başladı.

“Hiç öyle düşünmemiştim, dedi. Aradığımız patoloji olduğundan baktığımız da o olur. İşiyse patoloji dedektifliği gibi düşünürüm.

Ama evet, dediğiniz doğru..”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder