Dinleyicinin değilse de dinlemeyicinin iyisini bulmak ne kolay! Aramaya bile gerek yok. Gözünüzü kapayıp iki, bilemediniz üç körebe adımı attınız mı birini yakalarsınız. Olmadı, yakalanırsınız.
İyi dinlemeyici, kulağını size verdiğini sanırken (hiç değilse ilk iki dakika boyunca sanabilirken) ilgisi ilk temasta sizden sekip kendi alemine dönendir. Daldan dala sıçrayan odaklanmamışlığına. Size, iletmeye çalıştığınıza açılmak yerine sizi kendi bildiğine kapamaya kalkışır. “Derdiniz” daha dökülememiştir bile, teşhisleri, reçeteleri, çözümleri sıralamaya koyulur. Kafasındaki imgenizi mi bozuyorsunuz, bunları dostça bir paylama (nedense şifa vericiliğine pek bir bel bağlanan yoldur bu) ve eleştiriler izler, belki bu bile izlemez. Sizi bir anda tuval eder, üzerine sadık bir zemberek gibi döndüğü kendi deneyimlerini çizer-boyar.
Bunca zahmete neden giriştiğini sorarsınız kendinize; çoğu zaman dinlenmek isteyen bile olmamışsınız, onlar istemiştir “içinizi dökmenizi.”
Bir parçası dökülmüş içinize hırsız girmiş gibi hissedersiniz iyi dinlemeyiciyi. Kendi kendiliğinizi çalmış, kalanı ortalığa saçmış, kulağını sizden çok önceden doldurmuş kendi gürültüsüne karışıp gitmiştir.
İçinizden, işaret parmağınızı sokup kulağınızı bir güzel silkelemek gelir. Orada bıraktığı nahoş izi silmek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder