İçinden tek parça halinde bir ses yükseliyor. Bir duruş. Öykü. Karşılık ya da bir ilk hareket. “Doğruluğundan” emin, dışa vuruyorsun.
İfade edildiği an, üreme sırasında ikiye bölünen kromozomlar gibi tek parçalığı yitiyor.
Oluşturacağı yeni bütün, muhatabının, muhataplarının onu nasıl aldığına, kromozomların diğer yarısının nasıl geleceğine bağlı artık.
Ona atfettiğin doğruluk-güzellikte alınırsa ne ala, güzel ana babanın güzel çocuğu gibi bir devamlılık oluyor.
Senin hayal bile etmediğin bir açıdan bakılıp algılandığındaysa kapkara, kötü, sinsi bir varsayımın taşıyıcısına dönüşüyor.
Bu muydu benden çıkan diyorsun.
Evet ve hayır. Bir düşünce, duygu sende kaldığı sürece ne kadar tam, som olursa olsun, ifadesi, ancak algılanıp geri yansıtıldığında bütünlenecek bir yarım.
Şu Zen koanındaki gibi, “tek elin sesi,” yarım bir ses.
Ağırlık merkezin (kendini başkalarının gözünde görme derecen) ne kadar dışına düşmüş, varlığının onaylanması fazladan ne kadar önem kazanmışsa, senden çıkanı da o kadar az sahipleniyor, geldiği halle özdeşleşip ondan utanç, pişmanlık duyuyorsun.
Oysa bu haliyle senden ve hiç senden değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder