En güzeli, insanın şu kötü kasap gibi kese biçe yargılayan yanının devrede olmadığı zamanlar..
Kafasında dümdüz, kaskatı bir olması gereken bulunur. Kör bıçağı da o olur ya.
Bir açık yakaladı mı koşulları hiç gözetmeden başınızdan aşağı kazan dolusu kızgın yağı boca ediverir. Suçluluğu, utancı.
İçeri önceden yerleştirdiği bir de işbirlikçisi vardır. Truva Atı.
Onun yardakçısı, ayağının paspasıdır bu yanınız. İçinizi kıymeti kendinden menkul bu dış olması gerekene ille de uydurmaya bakar. Olacak iş olmadığından üretse üretse ılık, sığ bir uygunluk, tezahürü kurtarma, daha ağır durumlarda da riya üretir.
O olmaksızın Yargıç-Kasap canınızı yakamaz. Dışınızda kalır. Kılınıza dokunamaz. Güler geçersiniz.
Böyle berrak anlarda, yaptığım bir kalınlığın farkına varışım duygudan yana kupkuru oluyor. Ne utanç ne altına saklanacağım kılıflar arama, kendimden fellik fellik kaçma, görünmez olma arzusu..
Sadece görüyorum. Havanın kapadığını, yağmurun eşikte olduğunu görür gibi. İncelikten yoksunluğumu, bencilliğimi, cevapsız bıraktıklarımı. Ve ortalık yerde söylemekten gurur duyulmayacak daha nice defoyu.
Ayırdına vardığım her kalınlık (isabetsizlik, yersizlik, cevapsızlık), karşımdakilere de bir bonus daha vermek oluyor. Ben lekesiz miyim ki sizden öyle davranmanızı bekleyebileyim, olmadığında bir düş kırıklığı daha yaşayayım. İşte kusurlarım! Buyrun, sıra sizin, demek gibi bir şey bu.
Nasıl rahatlatıcı!
Kasabın da, işbirlikçisi Truva Atının da kasaba dışında olduğu güzel zamanlar.
Kalemine sağlık, aslında pek de önemliolmayan ama insanın kendine yakıştıramadığı şeyler vardır, bazen dank dunk eder adamın kafasına, yani belkide insanın kendini farklı algılaması ya da aslında kendisine yabancı olması gibi bir şey. Sallamazsan bir şey olmaz. Sallamican azizim.
YanıtlaSilSevgiler
Boran