Altı ayı güneyde, dört haftayı da yollarda geçirdikten sonra eve -evlerden birine- döndüm. Kapıyla birlikte burnumu da açtım; iyi havalanmış, kokusu uçmuş, herhangi bir şey kokmuyordu. Akmamış, küf tutmamış. Tozlu ama temiz beklemiş.
Pencereden görünen coşkun şenliğe ilk bakışta anlam veremediğim balkon ise ayrı bir telden
çalıyordu. Giderken budadığım begonvil serpilmiş, gürleşen dallarını içeri,
yukarı, dört bir yana uzatmış, uzayan dallar kıvrılıp balkonu dolaşırken silme
çiçek açmış. Zaptı rapta gelmeyen yaşam gücü pür neşe. Doğa bu kadarcık zamanda
kendine ait olanı geri almaya koyulmuş.
Ertesi günden başlayıp
kokumun silindiği bu yerde düzen kurmaya giriştim. Balkonu budayıp yerini
kaplayan çam iğneleriyle torbalar doldurdum. Temizliğe ufaktan kollarımı
sıvadım.
Her yerin kendi rutini
oluştukça neyi nerede nasıl yaptığını unutuyor insan. Bir yerde kurduğu düzen,
başkasında silinip gidiyor, oradan taşınılmış bir ev gibi oluyor. Eşyadan,
duvarlardaki çerçevelerden geriye işgal ettiklerinin hayaleti ile boşluk kalmış bir ev gibi.
Ama değerini yaşadıkça
daha çok bilir olduğum bir boşluk bu. Yeni yere yeniden yerleşmezden önceki
havada kalmışlık, hayatın ta kendisi muamelesi yaptığımız rutinin aslında ne
olduğunu hissettiriyor.
Aslolan ne, ayrıntı ne,
kısa bir süreliğine alabildiğine berraklaşıyor. Doğa sahipsiz kalan balkonu
nasıl begonville geri alıyorsa, dağılan alışkanlıklar arasındaki boşluktan
süzülerek sana da sürekliliğin nerede olduğunu fısıldıyor.
Rutinin ötesinde olanı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder