Işık hızla dönüştüğü anlar beni büyüleyerek içine çekiyorsa belki de varolmanın özünü böylesine derinden hissettirerek gösterdiği içindir; değişimi.
Beliren, ortaya çıkan her
şey an be an değişir diyerek bunu gözler önüne seriyor. Bak işte şurada bir
ağaç. İzle. Işık nasıl da dalga dalga onun üzerinde yoğunlaşıyor. Onu biricik
bir varlık olarak gösteriyor. Işıl ışıl. Tazeliğinde eşsiz. Aşık olunası.
Tamam, artık dorukta. Şimdi sahne ışığının üzerinden kayışını seyret. Yorgun
argın eve dönülen bir gala gecesi çıkarılıp atılan bir giysi gibi. Geride
sönük, gölgelere karışan bir ağaç imgesi bırakıp zirveye taşımak üzere yeni
gözdesine yönelişini. Çerçeveyi dolduranların bir biri, bir diğerini böylece
parlatıp söndüre hepsiyle birlikte yerini karanlığa bırakarak başka karanlıkları
aydınlatmaya gidişini.
Etrafımıza ördüğümüz dört
duvarların, ayaklarımızın altına inançlarımız, kanaatlerimiz, düşüncelerimiz, saplantılarımızla döşediğimiz zeminlerin sabit tuttuğu somut (tek parça ve üç aşağı beş yukarı
değişmez) varlıklar olduğumuz hissinden ne kadar farklı onun anlattıkları. Dili
bizim dillerimizin tersine yanlış anlamaya ne kadar kapalı.
Değişim. Sadece bu. Ağaç
da, sen de, o da, her şey gibi sürekli değişerek birbirinin tertibine gire çıka dönüşen, evrilen, belirip yok olan anlardan ibaret.
İşte bunu fısıldıyor ışık
gözlerime tatlı tatlı.