22 Ekim 2021 Cuma

SÜPERPOZE

Hep bir ağızdan konuşmalarını düğün arabasına bağlanan teneke kutuların şamatasıyla peşleri sıra sürükleyerek arka sokaktan geçiyorlar. Onları beşer onar dağ başlarında yürürken de görüyorum. Yaşları 30 ile 70 arası, bakımlı, formda, hali vakti yerinde, burada kalmış şehirliler.

İmgeleri aynı yerlerde gece vakti karşılaştığım başka bir topluluğunkiyle üst üste biniyor.

Yaban domuzu sürülerinin.

19 Ekim 2021 Salı

TERS BİR KOKU

Komşu kendi başına olduğunda sessiz.

Ama kokulu. Yalnız olduğu zamanlardaki aralıklı sigara kokusunu demiyorum.

Erkenci. Sabahın körü burnuma yumruğunu indiren o parfümüne bulanmış çıkıyor balkona.

İçinde pudranın ağır adımlarla volta attığı bir koku bu. Çam yarması bedenli bir pudranın. Misal cesedin başında talimatlar yağdıran bir emniyet amirinin. Zaten parfümün alt kokusu da çürüyen bir etinki neredeyse. Onu olanca baskınlığıyla örtmeye çalışan pudrayı elinin tersiyle kenara itip öne çıktı çıkacak bir çürümeninki.

Beton grisi bir koku.

Yanlış ve saldırgan.

Misafirler geldiğinde her kafadan perde perde yükselen seslere karışarak kısa sürede beni içeri kaçıran sigara atağına neredeyse rahmet okutuyor.

17 Ekim 2021 Pazar

SONBAHARIN POLAROİD GÖĞÜ ALTINDA

Önce bitişikteki gazino, sokaktaki kuaför, trafik yaratan yerler kapandı, kıyıdaki yerler birer ikişer bunları izledi. Derken 15 Mart’tan beri hava ilk kez kapadı, celallendi ve kısa ama şevkli bir fırtınayla yağmur yağdı! Üst üste üç gün de aralıklarla sürdü. Yağmur göğün olanca toz tabakasını aşağı, yeni silinmiş camlara, yıkanmış balkonlara indirip sıvadı. Yeryüzü çamura bulanırken gökyüzü ışıl ışıl çıktı ortaya. Cilalı mavisi derinleştikçe derinleşti, polaroid dediğim keskinliğe vardı.

Sıcaklıkların ne klima ne ısıtıcı istediği o ideal aralığa girdik. Yüzme ile yürüyüş aynı güne sığar oldu. Yüzecek kadar sıcak, uzun yürüyüşlere çıkacak kadar serin.

Mevsimin değişmekte olduğunun en şaşmaz belirtisi tıkanmaya başlayan flütlerim. Yazın saatlerce de çalsam kupkuru kalırlarken giderek kısalan sürelerde sırılsıklam olup boğuluyorlar.

İki çatı arasına gerilen bir ipte yürümek gibi bu geçiş.

Kısa, dikkat bileyici, algı keskinleştirici.

Zihni tembelleştiği kanıksamışlıktan alıyor, başka, derin, söyleyeceği çok şey olan bir hale açıyor.



Polaroidleşen göğün dengi bir hissedişe.

12 Ekim 2021 Salı

KOKTEYL

İnsanların ayakta durduğu, möblesiz bir salona girmiştim ki gözüm az ötedeki kadına takıldı. Başında ufak, açık renk, uç uca eklenmiş kokteyl sosislerinden yapılma debdebeli bir saç taklidi turban vardı. Kendi kıkırtımla uyandım.

8 Ekim 2021 Cuma

NE YAPACAĞIM

Seni en çok geren ne, biliyor musun dedim kendime, birden görüvermenin o tatlı şaşkınlığıyla:

İri ya da ufak, olan her şeyi “ne yapacağım?!” sorusuyla karşılamak.

İlk tepkin eylemlilik. Bir şeyler yapmak.

Kapıdan giren ister bir kedi yavrusu olsun ister sevdiğin/önem verdiğin/önem verilen/hiç haz etmediğin bir erkek-kadın-çocuk-yaşlı-genç-dişli-düşkün, isterse yeni bir hal (ruh vd).. dürtü, ayağa fırlayıp bir şeyler yapmak.

Bu seni boşandı boşanacak bir zembereğin ucuna iliştiriyor.

Ne yorucu, tüketici!

Şöyle geri çekilip ayaklarını uzatarak durumu/kişiyi/olayı tartarak başlamıyorsun. Dolayısıyla hemen her algı bir start çizgisinin stresini yaratıyor.

Dur bir bakalım demeyi hiç öğrenmemişsin.

Eylemliliğe bu kesintisiz teşnelik güvensizlik duyduğun zamanlar zirveye ulaşıyor. Komşularda şamata mı var, arka sokakta trafik mi arttı.. en sıradan hareketlilikten kaygıyla varsaydıklarına, karanlık gelecek vizyonlarına her şey senden yalnızca bir şeyler yapmanı değil, hemen! ve bir anda en iyisini yapmanı bekler gibi yaşıyorsun. (Bunun belki aceleciliğinde de payı vardır. Sonra bir an gelip dürtüyü susturmak ve bu hareket halinden çıkmak yaptığının niteliğinden daha önemli olduğunda da ekmekler daha kızarmadan tost makinesini kapatıveriyor, giriştiğini şöyle bir tutuyor, yaptım mı, yaptım ile geçiştiriyorsundur.)

Ne olmadık bir yük!

Madem farkına vardın, kendine sık sık pek az durumda ayağa fırlayıp bir şeyler yapman gerektiğini, geri kalanın akış içinde kendiliğinden hallolduğunu hatırlat.

Gecenin 2’sinde komşuların yüksek sesle sohbetiyle uyandığında ne yapmalı-nasıl tepki vermeli dürtüsünü bir kenara at. Hiçbir şey yapman gerekmiyor. (İstersen saati hatırlatabilirsin ama açık havanın bile sigara-alkol koktuğu bir vakit bunun yararsızlığını bilip daha akıllıca bir adımla hiç girişmemeyi de seçebilirsin. Komşu, ses, gürültü.. her şey gibi belirip kaybolmaya bırakabilir, sakince uykunun geri gelmesini beklersin.)

Kendini bir tuhaf hissettiğinde aynı. Bekle, geçer. Sen işine bak.

*

Anladım, diyordu biri şaka yollu, insanlar ikiye ayrılıyor; ne yapsa suyun üstünde kalanlarla (doğuştan yüzücüler), ne yapsa su üstünde kalamayanlar.

Bedenimle ilkiyim. Suda bir kuştüyü kadar hafif.

Zihnimleyse ikincisi mi olup çıkmışım?

Hayata/suya/seni kaldırıp taşıyacağına, batmayacağına biraz daha güven. (O geniş güveni ne ara kaybettin sahi?)

Debelenme.

Rahatla.