14 Haziran 2021 Pazartesi

HİDROFOR

Düzeneği gözümün önünde kurdular. Çatının kenarındaki yükseltinin bana en yakın ucuna su deposu ve güneş enerjisi yerleştirildi. Yanlarındaki ufak motoru fark ettiğimde gitmişlerdi: Hidrofor!

E ama bunun gürültüsü? Fazla ses çıkarmaz diye omuz silkti ortalarda dolanan uyurgezer elektrikçi. Yeniler gürültülü değil diye biliyorum dedi mimar. Vanası kapalıydı. Hadi bakalım.

Derken açtılar. Buzdolabı kadar, iyiymiş demeye kalmadı, alçak perdeden hırıltı, ağır bir tel kapı çarpmasını andıran patlamayla sona erdi. İrkildim. Bunu uzunca bir sessizlik izledi ve kalıp tekrarladı. Bir küsur dakika sessizlik, 40 saniye kadar hırıltı, patlama.

Gündelik gürültüye kaynayan ama sessizliği jiletleyen bir işleyiş.

Ortaya çıktığı dün sabah, balkonda kitap okuyordum. Bütün sükunet, ardından hırıltılı bir tırmanışla o bir anlık gümbürtüye çıkıyordu. Patlamayı gerilerek beklemenin dikkat filan bırakmadığını fark ettim. En kötüsü de her zaman olduğu gibi buydu; beklemek. Patlama bir ansa geri kalanı beklentisi işgal ediyordu.

Sonra gürültüler hızla çoğaldı. Bitişikte demir kesiyor, aşağı bahçeyle uğraşıyor, en alttaki talihsiz komşunun verandasında bulduğu inşaat pisliğini kaldırıyor, kazıyorlar, bağrış çağrış sohbetler ediyorlardı. Hidrofor silindi.

Gece aynı yastıktaydık. O ve ben. Sesi sessizlikte büyüdü, patlaması şiddetlendi. Daralacak gibiyken hatırladım.

*

Bir gözlemleyen yanın var. Hiçbir tepkimeye girmeden olanı izliyor, onunla bir oluyor. Yoğunlaşmayı, kendini vermeyi, sonuna kadar anda ve bölünmemiş olmayı onunla yaşıyorsun. Ben-sen, ama, ya?, eğer, iyi-kötü, güzel-çirkin bilmiyor. Dilsiz, yargısız, som bir dikkat, farkındalık.

Onda olduğunda barışıksın. Etrafın toz pembe olduğundan değil; yanından ister boklu dere aksın ister suyunu içebileceğin gür bir ırmak, saldırı-savunma-güç oyunlarının, bunların meyvesi korku, kaygının ötesinde, bölünmemiş olduğundan.

Ve hayır! Bu ne Nirvana ne Polyannacılık. Doğada, sanatta, hakiki bir iletişimde kendini kaybedip çok daha fazlasını bulmayan var mıdır? Bir anlığına, şans eseri bile olsa. İşte o! Diğer yanın çenesini kapadığında hissedilir olan. Derinlerden bir iç ses olarak işitilen.

Ben bu yanıma yatırım yapıyorum. Alan açıyor, hissine duyarlığımı biliyorum. Müşküllerimi de ona havale etmeye başladım.

*

Diğeri düşünen yanın. Aydınlık tarafına sözüm yok. O kadar aydınlık olmayan tarafıysa senaryolar, kıyaslamalar, yargılar, gerekliden çok gereksizlik üreten. Kendini bir dev bir cüce aynasında gören, dünya ondan sorulurmuş gibi varı yoğu omuzlayıp altından kalkmaya debelenen bir garip Atlas.

Dünyayı kendine sen ha, bana ha! merceğiyle dar eden, iktidarsız öfkesiyle kavrulup duran.

Hayatı onunla almayı birbirimize öğretiyor, hepsi bu mu diye sormuyor (sormadığımız gibi olmayabileceğini söyleyene burun kıvırıp alaya alıyor), kendimizi kıtlığına, katılığına, karanlığına hapsediyoruz.

İşte gecenin ortasında kendimi hidrofora baş gösteren tepkisinden geri çektiğim oydu.

Sus ve dinle!

Sessizlik, hırıltı, patlama.

Ben ve bana karşı’nın yokluğunda sadece ses ve sessizlik.

Tercihsiz, hükümsüz, anı anına ne varsa ona kulak kesildiğimde o tatsız patlama beklentisinin kaybolduğunu fark ettim.

Ne müthiş bir yan ürün! Patlama geldi gelecek diye hırıltıyı meşum bir haberciye çeviren, sessizliği zehir eden beklenti yok. Patlama da patlama işte, ne ise o.

Ne yani, her yaptıklarına he mi diyeceğiz?! Saygısızlıkları yanlarına kâr mı kalacak? Barışık olmak paspas olmak mı?

Hayır, hayır ve hayır.

Barışık olmak tercihlerimin, sınırlarımın olmaması demek değil. Ama o kavurucu kızgınlıktan hareket etmek zorunda mıyım? Birbirimize bunu da öğretiyoruz. İtirazını bağırıp çağırarak yükselt, başka türlü seni işitmezler. Oysa bu sıradan öfke aslında aczin kabulü. Sakin, ayağını sıkı basan, karşısındakini işiten bir tonla çok daha fazla kale alınmaz mıyım?

Hadi alınmadım, oyalandım, geçiştirildim, sözümü dinletemedim diyelim, kucağımda tecavüz meyvesi bir piçi andıran öfkemle kalakalmak sükunetimi bozmamaktan çok mu iyi?

Sükunetime dönebilme esnekliği ortaya çıkarılabilen, öğrenilebilen, teşvik edilebilen bir yeti. Akıntının (insan doğası deyip geçilen koşullanmaların, kültürel onayların) tersine yüzmeyi -en azından başlangıçta- gerektirse de gerçekdışı değil; negatiften fellik fellik kaçıp pozitife dört elle yapışarak yaşamaktan çok daha gerçekçi. Olumlu-olumsuz, nehri akıp gitmeye bırakıyor. İstediğimin (kaybetmekten korktuğum) tadı-istemediğimin (gelmesinden korktuğum) tatsızlığından çok daha geniş bir çerçeve sunuyor.

Hidroforun devreleri gibi işte. Sessizlik sessizlik, hırıltı hırıltı, patlama da patlama.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder