4 Temmuz 2018 Çarşamba

DÜZEN


Güneşten rengi atıp mavileşmiş tiyatro-opera afişleriyle kaplı vitrini geçip içeri girdiğimde buyur, misafirimiz ol diyen bir mekandayım. Kitap kırtasiye, eski yeni, şahsi, satılık bir arada, içli dışlı. Çocuk kitaplarının durduğu yere o anda hangi dünyayı kurmaktaysa Ada’nın buna ait nesneleri yayılıyor (dünyalarını ne tablet ne telefon, kendi elleri ve biraz oyuncak ile çokça devşirilmiş, dönüştürülmüş malzemeyle kuran bir çocuk Ada). Ya da sokaktan kurtarılmış, getirilip bırakılmış, güçlenip kendi başına çekip gidene kadar dükkanda bakılan o sıradaki kedi veya kediler. Bir köşede klasikler. Dip ve köşe duvarlar ise Yaşar beyin tabureye çıkıp ya da yere eğilip çıkardığı nice beklenmedik kitap ve kaynakla kaynıyor. Dükkanın bu sonu gelmez görünen derinleşmesine Ali Babanın mağarası diyorum.

Eşyalar, işlevlerini yerine getirdikçe ömürlerini ecelleriyle doldurmaya bırakılmış. Burası albenisi görünümle, sunumla parlatılmamış bir yer. Çekimi dosdoğru varlığından geliyor. Kendiliğinden. Görüntünün çoktan ötesine geçmiş, özü sunuyor. Katıksız bir keşif ve paylaşma isteğini. Yaşam heyecanını.



Kapının önündeki küçücük bahçe, dükkanın üretken, bereketli yabaniliğinin (ehlileştirilmemişliğinin) devamı. Toprakta kendine yer açan bitip serpiliyor. Türler, biçim ve sıfatlar burada da iç içe. Yaşam kaynayan bir mini botanik bahçe.

Eleştiren çok diyor Yaşar bey. Derle toparla şu dükkanı, yenile. Şuraya şunu, buraya bunu yap diyen. “Bahçeye de çok laf ediyorlar ama doğayı kendine bırakmayı seviyorum ben.” Ayyuka çıktığında ayrıkotlarını seyreltmek gibi elbette ufak müdahalelerde bulunduğunu söylüyor. “Ama geçende bir ziraatçı sezinlediğim şeyi doğruladı: Kararında tutulduğunda ayrıkotlarının bile nemlendirme vb işlevi varmış.”

“Her neyse, doğanın kendi düzenini kurmasını, bitkilerin kendi aralarındaki etkileşimi seyretmeyi seviyorum. Onlar nasıl var olacaklarını biliyor.”

*
Altını nerede çizdiğimi unuttuğum bir söz: “Bir şeye nasıl olması gerektiğine ilişkin bir fikrin ardından baktığın an gördüğün artık o değildir. Buna kendin de dahil.”

Ortak bir yaşam alanı söz konusuysa daha iyiye, daha güzele, daha doğruya dair görüşümü ortaya koyarım. Ama bunu, fikrimin bile sorulmadığı başkasının alanı (mekanı, hayatı) için yapmak, tüm o iyi niyetin (senin/onun iyiliği için bak) ötesinde, hayır, aslında olanca iddiasıyla o iyi niyetle birlikte ne kadar saldırganca, gözün önündekine, var olana kör.

Ve ne kadar yaygın,  o kadar da kabul görüyor, yakınlıktan, içtenlikten ve doğal sayılıyor.

Asıl parazit olduğunu göreli, kendimde fark ettikçe bahçemden söküp söküp attığım da bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder