Güneşten rengi atıp mavileşmiş tiyatro-opera afişleriyle
kaplı vitrini geçip içeri girdiğimde buyur, misafirimiz ol diyen bir
mekandayım. Kitap kırtasiye, eski yeni, şahsi, satılık bir arada, içli dışlı.
Çocuk kitaplarının durduğu yere o anda hangi dünyayı kurmaktaysa Ada’nın buna
ait nesneleri yayılıyor (dünyalarını ne tablet ne telefon, kendi elleri ve
biraz oyuncak ile çokça devşirilmiş, dönüştürülmüş malzemeyle kuran bir çocuk
Ada). Ya da sokaktan kurtarılmış, getirilip bırakılmış, güçlenip kendi başına
çekip gidene kadar dükkanda bakılan o sıradaki kedi veya kediler. Bir köşede
klasikler. Dip ve köşe duvarlar ise Yaşar beyin tabureye çıkıp ya da yere
eğilip çıkardığı nice beklenmedik kitap ve kaynakla kaynıyor. Dükkanın bu sonu
gelmez görünen derinleşmesine Ali Babanın mağarası diyorum.
Eşyalar, işlevlerini yerine getirdikçe ömürlerini ecelleriyle
doldurmaya bırakılmış. Burası albenisi görünümle, sunumla parlatılmamış bir
yer. Çekimi dosdoğru varlığından geliyor. Kendiliğinden. Görüntünün çoktan
ötesine geçmiş, özü sunuyor. Katıksız bir keşif ve paylaşma isteğini. Yaşam
heyecanını.
Kapının önündeki küçücük bahçe, dükkanın üretken,
bereketli yabaniliğinin (ehlileştirilmemişliğinin) devamı. Toprakta kendine yer
açan bitip serpiliyor. Türler, biçim ve sıfatlar burada da iç içe. Yaşam
kaynayan bir mini botanik bahçe.
Eleştiren çok diyor Yaşar bey. Derle toparla şu dükkanı,
yenile. Şuraya şunu, buraya bunu yap diyen. “Bahçeye de çok laf ediyorlar ama
doğayı kendine bırakmayı seviyorum ben.” Ayyuka çıktığında ayrıkotlarını seyreltmek
gibi elbette ufak müdahalelerde bulunduğunu söylüyor. “Ama geçende bir ziraatçı
sezinlediğim şeyi doğruladı: Kararında tutulduğunda ayrıkotlarının bile
nemlendirme vb işlevi varmış.”
“Her neyse, doğanın kendi düzenini kurmasını, bitkilerin
kendi aralarındaki etkileşimi seyretmeyi seviyorum. Onlar nasıl var
olacaklarını biliyor.”
*
Altını nerede çizdiğimi unuttuğum bir söz: “Bir şeye
nasıl olması gerektiğine ilişkin bir fikrin ardından baktığın an gördüğün artık
o değildir. Buna kendin de dahil.”
Ortak bir yaşam alanı söz konusuysa daha iyiye, daha
güzele, daha doğruya dair görüşümü ortaya koyarım. Ama bunu, fikrimin bile
sorulmadığı başkasının alanı (mekanı, hayatı) için yapmak, tüm o iyi niyetin (senin/onun iyiliği için bak) ötesinde,
hayır, aslında olanca iddiasıyla o iyi niyetle birlikte ne kadar saldırganca,
gözün önündekine, var olana kör.
Ve ne kadar yaygın, o kadar da kabul görüyor, yakınlıktan,
içtenlikten ve doğal sayılıyor.
Asıl parazit olduğunu göreli, kendimde fark ettikçe bahçemden
söküp söküp attığım da bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder