Berbat bir ruhsal apsenin nekahetinde, patlayıp
saçılanları, cılk yarası kurumuş, serinleyip sakinleşmiş bir geri bakışla
gözden geçiriyorum.
İnfial ve infilak.
Zembereğinden boşanan o öfke, 40 derece sıcakta bir de
böcek sokması gibi kızıştıran bir taşmaydı.
Seti bir kez yıkılınca hedef ayırt etmez olan bir türü bu
öfkenin.
Ayakta durabilmek için haklılığa ihtiyacı var.
Devşirmekte zorlanmadığı bir haklılık. Geçmişten, geçmişin ihtiyaca göre
zorlanarak yeniden anlatımından, bugünden. İş, zangır zangır titreyen,
şirazesinden çıkmış öznesine bir dayanak sunmak, böyle bir kopuşun altında
yatan zayıflığı, güçsüzlüğü, çaresizlik algısını taşıma bir mesnetle takviye
etmek.
Kendimize anlattığımız hikayelerin, işlev ve
işlevsizliklerinin, maksat görmek olduğunda suyu bulandırmaktan başka bir şey
olmadıklarının farkındayım; elbette bu yola yine de saptıysam da fazla süremedi.
Anlatıları gecekondu inşaatı gibi yalapşap, alelusul bir araya getirip iğreti
bir iskelet kurduğumu gördüğüm an çökmeye bıraktım. Apse de öyle kurumaya,
serinlemeye başladı zaten.
İktidarsız öfke tek yanlı, ayakta kalma,
tezahürü kurtarma ihtiyacı bunun ötesine kör, öyle mi sorusuna sağır bir
haklılık inşasına girişmeye hazır. Alevli halinde elden kurtulmuş basınçlı su
hortumu gibi serseri bir savruluşla ucu nereye dönerse oraya fışkırıyor.
Fışkırdıkça da kışkırtılıyor. Daha daha daha!
Çürüyen tırnağın altından süren sağlıklı deri misali
serin bir sesi bu hengamenin ortasında işittim. Aralıklarla, yedire yedire konuştu:
Hayır, gösterdiğin alevli tepki. Çözümü orada arama,
bulduğundan hayır gelmez. Patlamayı geçip gitmeye bırak, hikayelerle su taşıma.
(Bu sefil halle kendi ve başkalarının gözünden düşme endişesiyle) asilleştirmeye
de kalkma. “Çünkü bıktım. Sıkıldım” hiç karizmatik olmasa da asıl neden ise
adını öylece koy, orada kal. Kulağa nasıl gelirse gelsin, anının gerçekliğinde.
Tutarlık, güzellik, haklılık, soyluluk yamayarak ona sırt çevirme.
Hâlâ süren patlamaların arasında bu ses perde perde
belirginleşti. Sonunda sağlıklı deri çürüyen tırnağı itip düşürdü. Alev alev
sinir uçları soğumaya, kuruyup tepkiden uzaklaşmaya, tepki nesnelerinden
kopmaya başladı.
İktidarsız öfkenin belki en kötü özelliği insanı tepki
duyduğuna kaynatması. Yangında naylon yağmurluk nasıl tene kaynarsa öyle. Sen
BEEN! diye bağıradur, bu kaynaşma alıp yürüyor. Ayırmaya, açmaya, kaçmaya
çabaladıkça öfke nesnen daha da eriyip elin kolun yüzün gözüne yapışıyor. Çürük
dişe glikozlu pamuk bastırmak gibi, iç kaldırıcı bir kamaşma hissi.
Denge noktasına döndükçe, evlerden ırak diyorum.
Hiçbir şey, HİÇBİR ŞEY bu hale gelmeyi doğrulamaz ne de
ona değer.
Ama giderek baskınlaşan bir iktidarsız öfke kültüründe
sırf sık görülmesi bile tohumlarını, sonra da patlamalarını normalleştiriyor,
hatta teşvik ediyor korkarım.
Anlayışlı, sevecen vs olamayabilirim. Ama serin, kuru ve
dengede kalayım.
O berbat apse can yakıcı. Acı geliyor, acı veriyor.